Ana içeriğe atla

Neyzen Tevfik


Ülkemizin hiciv üstadı diyebileceğimiz Neyzen Tevfik'i duymayanımız yoktur. Bilenimiz diyemiyoruz çünkü hayatı ile ilgili bazı bilgileri  sanırım çoğumuz bilmiyoruz. 

Mesela ustanın hayatının bir bölümünde yolunun İzmir ile kesiştiğini, Şair Eşref'le olan ilişkisini, İzmir Mevlevihanesi'ndeki günleri... 

Aydınlık Gazetesi'nin 25 Ocak 2013 tarihli Kitap ekinde yayınlanan yazıda Neyzen Tevfik'i bulduk... 



Tevfik Kolaylı, bilinen adıyla Neyzen Tevfik, taşlamalarıyla tanınan neyzen ve şairdir. Taşlama eserlerinin yanı sıra, çeşitli taksimler ve saz semailerinin bestecisi olarak da bilinir. Osmanlı döneminde istibdata karşı,  Cumhuriyet yıllarında ise devrimlere karşı gelenlere taşlamalarıyla tanınmış; haksızlığa, yolsuzluğa ve yozlaşmışlığa karşı şiirler yazmıştır. Birçok defa tutuklanmış, ama kısa süre sonra serbest bırakılmıştır.

Bodrum doğumlu şair, Bektaşi tekkesine mensup olmuş ve hayatının büyük bölümünü İstanbul’da çeşitli hanlarda geçirmiştir. Son dönemlerinde Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi’nde kendine ayrılan 21. koğuşta kalmıştır. 1930’larda kısa süreyle kendine aylık bağlanmıştır, ancak bu süreç haricinde düzenli bir geliri olmamıştır. Hayatı boyunca sara nöbetleri ile uğraşmıştır, aynı zamanda çok içki içtiği bilinmektedir.

Bodrum’da geçirdiği çocukluk yıllarında neye ilgi duymaya başladı, ancak babası izin vermedi. 13 yaşında Urla’ya taşındıktan sonra Neyzen Kazım’dan dersler almaya başladı ve ilk sara nöbetini geçirdi. Okulu bırakmasına sebep olan ve ilk önce neyin sesi yüzünden olduğu sanılan hastalığının tedavisi için annesi birçok doktora ve hocaya danıştı fakat sonuç alamadı. İstanbul’daki bir doktor sayesinde hastalığını kontrol altına alabildi ve ney çalmasına izin verildi. Eğitimini bitirmesi için babası tarafından yatılı olarak İzmir İdadisi’ne gönderildi fakat sara nöbetleri yüzünden eğitimini tamamlayamadı. İzmir Mevlevihanesi’ne giderek kendini neyine verdi. İzmir’in bu yıllarda istibdat yönetimi tarafından sürgün yeri olarak kullanılmasının neticesinde, kovulan aydınların uğrak yeri olan bu mevlevihanede Tokadizade Şekip, Tevfik Nevzat, Şair Eşref ve Ruhi Baba gibi ünlü kişilerle tanıştı. Türkçe, Arapça ve Farsça dersleri aldığı bu kişilerden Şair Eşref aynı zamanda ona hicvi öğretti. Bu sayede 13 Mart 1898’te Muktebes dergisinde ilk şiirini yayımlattı. 

19 yaşındayken babası eğitim için bu sefer İstanbul’a gönderdi. Burada zamanının çoğunu  Galata ve Yenikapı mevlevihanelerinde geçiren Tevfik, Mehmet Akif Ersoy’la ve onun yardımıyla dönemin seçkin sanatçılarıyla da tanıştı; Mehmet Akif Ersoy’dan Fransızca, Arapça ve Farsça dersleri aldı, aynı zamanda ona ney öğretti. 1900’de bir plak doldurma girişiminde bulundu. Gülistan Plak Mağazası’nın sahibi Hafız Aşir Bey’le beraber yaptıkları denemelerde çok içkili olduğu için plaklar zar zor doldurulsa da yine de piyasaya sürüldü. Bu dönem, saray çevresince bile davet edilen, köşk, yalı ve konaklara çağırılan meşhur bir neyzen olmuştu. 1902 yılında bektaşi dervişi oldu. Sütlüce Bektaşi Tekkesi’ne devam ettiği bu zamanlarda Şeyh Mümin Paşa’dan nasip aldı ve hayatının geri kalanını da şekillendirecek bu inancı ve biçimi benimsedi. Cumhuriyetin ilanı sıralarında kardeşinin yanına Ankara’ya gitti ve 1926 yılında tanışacağı Mustafa Kemal’i ve Kurtuluş Savaşı’nı yücelten şiirler yazdı. 

1940’larda valinin izni ve  doktor olan bazı dostlarının  yardımı ile Bakırköy Akıl Hastanesi’nde 21 numaralı koğuşa tam anlamıyla yerleşti. Otel odası gibi kullandığı bu koğuşta ve hastanede çevresine yine şiir ve felsefe ile ilgilendi. 9 Mart 1946’da basın yararına bir konser verdi. İhsan Ada, sonunda 1949 yılında, onun gözetimi altında, eserlerini “Azâb-ı Mukaddes” adı altında kitaplaştırdı.

1950’de “Onu Affettim” ve sonra “Ağlayan Şarkı” adındaki 2 filmde rol aldı. Arkadaşlarının ısrarı üzerine, ölümünden önce son yıl olan 1952’de Şehir Komedi Tiyatrosu’nda jübilesini yaptı. 

Kaynak

İlk Yayın Tarihi : 1 Şubat 2013 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...