İzmir sokaklarında yürürken, kaynayan bir kazanın önünde kuyrukta bekleyen insanlar görürseniz hiç çekinmeden kuyruğun sonuna eklenin. Sırada İzmir'in en ünlü doktorunu da görebilirsiniz, avukatını da. Sosyal sınıfı ne olursa olsun sokak köşesinde dökülen o lokmadan yemek için beklenir, çünkü esasında o bir hayırdır. Kuyruğun uzunluğuna aldırmayın toplamda 1-2 dakikadan fazla sürmez.Adettendir, yemelisiniz...
Lokma, çoğul un, maya, tuz ve şekerle hazırlanan hamurun, sıvı yağda kızartılmasıyla hazırlanan, şerbetle tatlandırılarak servis yapılan bir Türk tatlısıdır. Türkiye'deki bazı yörelerde şerbet dökülerek tatlı olarak yenilmesine rağmen, bazı yörelerde pişi gibi şerbetsiz peynir ile yenilmektedir.
Sünnet törenlerinde de gelen davetlilere mutlaka taze çıtır lokma ikramı yapılır.
Gazeteci ve İzmir Mutfağı kitabının yazarı Nedim Atilla, lokmanın öyküsünü şöyle anlatıyor:
‘’Evliya Çelebi, İstanbul esnaf loncalarını uzun uzun anlatırken, ‘lokmacıyan esnafından’ da söz eder. Sayıları hayli fazladır ve hemen her milletten lokmacı vardır… Türklerin lokma merakının kökeninde 9. yüzyılda Doğu Türkistan İmparatoru olan Buğra Bey’in olduğu söylenir. Buğra Bey, düzenlenen bir törende özel olarak yaptırdığı ıslak hamurları, kızgın yağın içine atmış, daha sonra da üzerine o zaman Çin’e bile ihraç edilen pekmezden döküp yemelerini buyurmuş. (Kaynağımız Ahmed Cavid Bey’in 15. yüzyılda yazdığı Tercüme-i Kenzü-l İştihâ adlı eser…) Dilimizdeki börek ve borani yemeğinin kökeninde de Buğra Bey var.
19. yüzyıl İstanbul’unda ise bu kez meşhur lokmacıların İzmirliler olduğunu görürüz… İzmirli ustalar, kullandıkları ham zeytinyağı-susam yağında kızaran ve üzerine taze üzüm şırası dökülen lokma ile meşhur olmuşlar. Her yerde İzmir lokması aranır olmuş. Doğru bir İzmirli tarifi var: Gördüğü lokma kuyruğuna, ne kadar çok işi olursa olsun girene İzmirli denir.’’
İlk Yayın Tarihi 2 Temmuz 2014
Yorumlar
Yorum Gönder