Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...
Jean-Baptiste Giraud, bu soyadını İzmir’e taşıyan ilk isim. Ailenin soyağacı onunla başlıyor. Baptiste, Venedik Konsolosu Cortazzi’nin kızıyla evlenip Alexandre, Frederic ve Blanche isimlerinde üç çocuk sahibi olunca, Giraud’lar kök salmaya başlıyor.
Frederic Giraud babasının izinden gidip toprak mahsulleri işine giriyor. Ne var ki bu şaşaalı dönem uzun sürmüyor. Bir dönem geliyor ki, ailenin kendine ait tek bir şirketi bile kalmıyor. Blanche Giraud, Whittall ailesinin Türkiye’ye gelen ilk üyesiyle evleniyor ve Frederic Giraud, eniştesinin memuru oluyor. Alain Giraud, bu dönemi şöyle anlatıyor: “Whittall ailesi ticari anlamda müthiş bir imparatorluk kurdu. Yani bir ara tüm ticari faaliyetler Whittall ailesine geçti ve Giraudlar arka koltuklara oturdu. Frederic Giraud bile Çeşme’deki şirkette eleman olarak çalışmaya başladı. Zaten o dönem Çeşme çok önemli bir konumdaydı. Bütün yabancı konsoloslukların merkezi Sakız Adası’ndaydı. İzmir’dekiler sadece şubeydi.”
Bu süreç 1880’e kadar böyle gidiyor. Çünkü Frederic Giraud’nun oğlu Jean-Baptiste 2, Giraud’ları yönetim mekanizmasına yerleştirmeyi başaramıyor. Gelgelelim torunu Charles Giraud, toprak mahsulleri üzerine 1880’de kurduğu şirketle, aileyi eski günlerine döndürüyor. Üstelik bu firma, “İzmir’in en büyük ihracat şirketi” oluyor. “Adı, ‘C.J. Giraud Co’ idi. İlk faaliyetine Girit’te başladı; daha sonra Türkiye’nin pek çok kentine şube açtı” diyen Alain Giraud, aynı dönem tütün ve pamuk işine de girildiğini söylüyor. 1929 Dünya Ekonomik Krizi ile kapanma noktasına gelen şirketi ise Alain Giraud’nun büyükbabası Harold Frederic Giraud kurtarıyor. Böylece “C.J. Giraud Co” 1980’e kadar ayakta kalmayı başarıyor. Şirketi daha sonra Alain Giraud’nun kardeşi Hervè Giraud satın alıyor.
10 Yıl Önce Kapandı
Ama burada Harold Frederic Giraud isminde durmak gerek. Aile de, kent de onun sayesinde epey yol almış. Kaldı ki, 1900 yılında “İzmir’in en büyük halı fabrikasını” kuruyor Harold Giraud. “Oriental Carpet Manufacturers”, Türkçe adıyla Şark Halı, kısa zamanda globalleşiyor. İran, Hindistan, Sovyet ülkeleri, Balkanlar, hatta Kuzey Afrika ülkelerinden alınan halılar Avrupa’ya pazarlanıyor. “En büyük dağıtım Londra’da olurdu” diyen Alain Giraud, bu şirketten elde edilen kazançla Harold Giraud ve kardeşinin “İzmir Yün Fabrikası”nı kurduklarını söylüyor. Yani aile, zincirin halkalarını teker teker birleştiriyor. Halı satarken, halı dokuyucularını düşünüp iplik işine giriyor örneğin. Alan Giraud, “O dönem iplik elle yapılırdı; hatta doğal maddelerle elde boyanırdı. Ama bir süre sonra ilkel şartlarda çalışan iplik üreticileri, ihtiyaca cevap verememeye başladılar. Biz de kurduğumuz fabrikayla ipliği boyatıp köylere dağıtmaya koyulduk. Aslında bu işe Bursa’da başlandı ama ciddi anlamda İzmir’de işlevselleşti” diye anlatıyor.
Halı, iplik derken pamuk da giriyor işin içine. Harold Giraud, İzmir Yün Fabrikası’nın yanına, 1913’te “İzmir Pamuk Mensucat’ı” ekliyor. Bu fabrika kentte 1200 kişiye istihdam yaratıyor. Hatta İzmir’de dokuma sanayii, artık Giraud’lar ile anılmaya başlıyor. İşletme, iç piyasanın ihtiyacını karşılamakla kalmıyor, kentin ihracat pastasını da büyütüyor. Pamuk Mensucat’ta 1960 ile 1970 yılları arasında genel müdürlük yaptığını söyleyen Alain Giraud, “Günde 80 bin metre bez imal ederdik. Arsamız 100 bin metreyi aşıyordu” diyor.
Ancak fabrika asıl 1970’lerde, yani Avrupa’nın tüm ülkelerine ihracat yapmaya başladığında zirveye çıkıyor. En çok da Almanya ve Hollanda’ya satış yapıldığını söylüyor Alain Giraud: “Yüzde 70 ihracat, yüzde 30 iç piyasaya çalışıyorduk. Bu fabrika kurulduğunda Türkiye’de aynı sektörde faaliyet gösteren üç ya da dört işletme vardı. Şark Sanayii, Kula Mensucat, Taç Sanayii ve Sümerbank. Onlar da bizim gibi battı. İzmir Pamuk Mensucat 10 yıl önce kapandı. Arsanın büyük kısmını borçlarımıza karşılık İş Bankası’na devrettik.”
Giraud’lar, “İzmir’in gerçek sınai karaktere sahip ilk fabrikalarını” kuruyorlar da, durmuyorlar. 1950’de zincire yeni bir halka ekleniyor ve “konfeksiyon” serüveni başlıyor. Yani iplikten pamuğa, dokumadan konfeksiyona dev bir imparatorluk kuruyor aile. Hem “pamuklu elbise” üretimi yapan “İzmir Basma Fabrikası” bugün hâlâ ayakta. “O dönem bırakın Türkiye’yi, dünyada gelişmiş bir tekstil sanayii yoktu. Farkımız, ucuza mal yapmaktı. Ne var ki, bir süre sonra gelişmiş ülkeler de aynı yolu izlemeye başlayınca tıkandık” diyen Alain Giraud, yine de İzmir Basma Fabrikası’nın az da olsa iş yaptığını söylüyor. Aslında Alain Giraud da bir konfeksiyon şirketi kurmuş. Kadife, kot pantolon ve mont üreten Bogisan (Bornova Giyim Sanayi A.Ş.), 10 yıl ayakta kalmayı başarmış.
Ailenin İzmir’in sanayileşme hareketlerindeki öncü rolü bir yana; hobileri ve pek çok spor branşında başarısı da var. Alain Giraud, babası William James Giraud’nun Türkiye’nin en iyi at yetiştiricisi ve yarışçılarından olduğunu söylüyor: “Babam at yarışlarına çok ilgiliydi. Cumhuriyet ve Gazi Koşusu’na katılırdı. Hipodromun karşısında Jokey Kulübü’nün bir harası vardı. Babam hep orada olurdu.” Alain Giraud’nun kardeşi ve İsveçli eşi de at yetiştiriciliği ve binicilik konusunda kent gündemine yer etmiş: “İkisi de engelli atlardı. Ancak kardeşim kafasının üzerine düşünce sporu bıraktı. Eşi de düştü aslında ama o, bu işe gönül vermişti. Hatta atlardan başka bir şey düşünmezdi. Zaten kendisi ‘dresaj’ yani at terbiyesi konusunda iddialıydı. Ki o zaman bu, Türkiye’de çok bilinmeyen bir alandı.” Bu merakı Alain Giraud’nun kardeşi Hervè Giraud da paylaşmış. Hatta Mustafa Koç ile evlenen Hervè Giraud’nun kızı Caroline Koç da...
Giraud’lar, deniz sporları konusunda da başarılıydılar. Harold Giraud 1928 yapımı bir İngiliz teknesi almış ve İzmir’de bu sporun gelişmesi için epey çaba harcamıştı. Alain Giraud bu teknenin hikâyesini anlatırken, kısa bir süre önce satıldığını da sözlerine ekledi: “Teknenin esas adı, Cambria. Öyküsü de şöyle: ‘Yaklaşık 100 yıl önce ABD’ye ait bir yat İngiltere’ye gidiyor. Orada İngilizler küçümseyerek ‘Siz tekne imal edebiliyor muydunuz’ diyor. Bunun üzerine İngilizler ve Amerikalılar yarış düzenleme kararı alıyorlar. 20 yıl öncesine kadar bu kupa hep ABD’de kaldı. Sonra Avusturyalılar ABD’yi yendi. Ardından hatırladığım kadarıyla Yeni Zelenda’ya gitti kupa. Yani bütün Avrupa’yı gezdi. İşte büyükbabam 1932’de bu yarışlara katılmış teknelerden birini aldı. İsmini de Lilias olarak değiştirdi. Ama müthiş bir tekneydi. 42 metre direği vardı.” Türkiye’de ilk futbol kulübünü kuran da, Alain Giraud’nun dedesi James La Fontaine’di. Kadıköy Futbol Kulübü’nün 1900’de çekilmiş fotoğrafı hâlâ duruyordu.
Alain Giraud, bu röportajı verdikten kısa bir süre sonra, 25 Kasım 2005’te vefat etti. Biz bir insanın, bir semtin ve bir şehrin tarihini “son anda” kayda almıştık. Elbet İzmir’de yaşamını sürdüren Giraud ailesinin daha pek çok üyesi var; ancak Alain Giraud tam bir canlı tarihti. Onu sevgiyle anıyoruz.
Kaynak: Deniz Çabaşan / Chronicle Dergisi Sayı 7/2007
Görseller : Levantine Heritage Foundation| http://www.levantineheritage.com/book1.htmİlk Yayınlanma Tarihi 06 Ocak 2010
Yorumlar
Yorum Gönder