Varyant'ı tırmanırken tam ortada sağa bir yol ayrılır ve 95'in kahvesi, Asansör, Mektupçu yokuşu ve Karantina gibi sembol semtleri geçerek son bulur. İnönü Caddesi ile Mithatpaşa caddesinin tam arasında paralel bir caddedir. Hem dar sokakları hem eski evleri ile İzmir'in en eski semtlerinden birisidir.
Halil Rıfat Paşa caddesini tarif ettiğimi anlamış olmalısınız.
Peki İzmir'in bu en eski caddelerinden birisine ismini veren Halil Rıfat Paşa kimdir? ...
Halil Rıfat Paşa'yı en güzel anlatan yazılı kaynaklardan birisi Cumhuriyet Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi Aralik 2003 sayısında yer alan Nurettin Birol tarafından kaleme alınan araştırma (tez) yazısıdır. Yazının girişinde Halil Rıfat Paşa'nın kısaca özgeçmişini şöyle anlatılmıştır;
"Halil Rıfat Paşa, Osmanli Devletinde bürokrasi kademesinin en altı olan tahrirat kaleminden, en üst makam olan Sadrazamlığa kadar yükselmiş önemli bir devlet adamıdır.
1827 yılında Selanik vilayetinin Siroz sancağına bağlı Lika köyünde doğdu. Okuduğu tek okul sibyan mektebidir. 16 yaşında kâtip olarak memuriyete başlayarak bürokrasi içinde yetişen Halil Rifat, çeşitli vilayetlerde divan katipliği, mektupçuluk, mutasarrıflık, valilik ve sonra dahiliye nazırlığı ve Sadrazamlık vazifelerinde bulundu. Yetişmesinde özellikle ünlü devlet adamı Mithat Paşa’nın yardım ve desteğini gördü.
Memuriyet hayatındaki en parlak icraatlarını Sivas, Aydın ve Manastır valilikleri dönemlerinde gerçekleştirdi. Balkanlarda eşkiyaya karşı orijinal mücadele taktikleri ve Anadolu’da bayındırlık alanında vatandaş-devlet işbirliği ile gerçekleştirdiği çalışmalarla şöhrete ulaştı. XIX.yy.da yüzlerce vali arasında özellikle yol yapımı konusunda isim bırakan tek şahsiyet Halil Rıfat Paşadır. Bir atasözü haline gelen “gidemediğin yer senin değildir” sözü ona aittir. Dahiliye nazırlığı ve Sadrazamlığının ilk yillarında en fazla mesgul olduğu mesele Ermeni isyanlarıydı. II.Abdulhamid döneminde bütün işlerin saraydan yürütüldüğü ve Sadrazamların neredeyse hiçbir rolünün bulunmadığı bir zamanda, yumuşak huyluluğu ve Padişaha sadakati sayesinde 9 Kasim 1901’de vefat edene kadar makamını muhafaza edebilmiştir."
Bu kadar kısa bir özette İzmir ile ilişkisini özleştirmemiz çok mümkün değil elbette. Ancak bir notu eklemekte fayda var. Aydın Vilayeti'nin merkezi İzmir olması itibari ile günümüzde İzmir, Aydın, Salihli, Ödemiş, Selçuk gibi önemli yerleşim birimlerinin valisi olarak görev yapmıştır.
Şimdi yazarın kaleminden İzmir ile ilgili bölümlere yer verelim. O zaman biraz daha detaylı bir şekilde İzmir'e yaptıklarını görebileceğiz.
"Halil Rıfat Paşa Manastır’da iki yıla yakın valilik yaptıktan sonra 28 Mayıs 1889’da ikinci defa Aydın valiliğine tayin edildi. Bu tarihlerde Aydın vilâyetinin merkez sancağı İzmir şehriydi. İki defa valilik yaptığı, bu Anadolu’nun en kalabalık ve kozmopolit şehrindeki icraatlarına gelince; I. Valilik döneminde, Şubat 1885’de Nafia Nezareti’ne gönderdiği mektupta vilayetteki yolların durumunu ve yol yapacağım diye halkın nasıl soyulduğunu anlatmıştı. Burada da Salnamede anlatıldığı üzere yarım kalan yollar tamamlandığı gibi yeni yollar da yapılmıştır. İzmir’de yeni caddeler, kaldırımlar ve alt yapı çalışmalarının önemli kısmı onun zamanında tamamlanmıştır.
Buradaki yolların yapımında da devlete fazla yük olmadan mahalli gelirler ve halkın yardımlarını sağlamıştır. Hatta zaman-zaman vilâyet ve belediye bütçelerini zorladığı gibi, zenginlerden de para toplattırdığı oluyordu.
Halil Rıfat Paşa, I.Aydın valiliği döneminde İzmir’deki hükümet konağının baştan başa tamirini II. valilik döneminde ise, bütün eşyalarını ve mefruşatını yenilettirdi ve büyük salonunu mükemmel bir şekilde tezyin ettirdiği gibi, hükümet konağının bahçesini de yeni bir tarzda düzenlettirdi. Bu Hükümet Konağı’nın içi ve dışı havagazi ile aydınlatilmaktaydi. Yine II. valilik döneminde 1890’da Çesme kazası hükümet konağını da devlete yük olmadan mahallinde bulduğu karşılıklarla yeniden inşa ettirdi .
İzmir ve Aydın Mekteb-i Idadîlerinin inşası ve eğitime başlaması da Onun gayretleriyle gerçekleşmiştir Bundan başka hastane ve karakol yaptırmış ve bunlara “Hamidiye” adını vermiştir Bundan başka harap vaziyette olan altı adet karakolu yeniden yaptırmak için teşebbüslerde bulunmuşsa da ancak tamiratını gerçekleştirebilmiştir.
II. valiliği döneminin son senesinde İzmir limanlarına antrepo inşaatları başlatmıştır Burada Halil Rıfat Paşa’yı en fazla meşgul eden mesele, muhâcirler ve eşkiyalardı. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşında ve 1885’de Sarkî Rumeli’nin Bulgaristan’a ilhaki üzerine, bir muhaceret baslamıştı. Muhacirlerin en fazla yığıldıkları vilâyet Aydın idi. 1877-1891 tarihleri arasında Aydın vilâyetine 100.000’den fazla muhâcir gelmiş; bunların bir kısmının diğer vilâyetlere gönderilmesiyle burada kalanların sayısı 70.000’e düşmüştü. 19 Haziran 1890’da Dahiliye Nezareti’ne gönderdiği yazıda buradaki muhâcirlerin durumu, yapılan ve yapılması gereken işler hakkında bilgi vermişti. Neticede, İzmir ve civar kazalarda yeni mahalleler ve köyler kurdurarak muhacirlerin ihtiyaçlarını gidermeye çalıştı.
Bu tarihlerde Bati Anadolu’da Rumların baslatmış olduğu eşkiyalığı; zeybek adı verilen Türkler devam ettiriyordu. Daha önce Aydın’da, Mithat ve Kâmil Paşalar eşkiya ile mücadele etmişlerdi. 1883-1885 arası, Vali Haci Naşid Pasa zamanında eşkiya reisleri hile ile imha edilmişti. Fakat eşkiyalığın kökü kazınamadı üstelik artarak yayıldı. 15 ay süren I. Aydın Valiliği döneminde ölü ve diri olarak 497 eşkiya ele geçirilmişti. Halil Rıfat Paşa, 12 Aralık 1886’da bölgedeki bütün köylülere eşkiya konusunda devletin yapmakta olduğu, fakat yerine getiremediği sorumlulukları halka yükleyen bir tenbihnâme yayımladı. Ancak, bu tenbihnâmenin, sonuçlarını göremeden 15 gün sonra Bağdat valiliğine tayin edildi. Halil Rıfat Paşa’dan sonra Aydın valiliğine tayin edilen Nazif Paşa zamanında bu tenbihnâmenin sonuçları görüldü. Zira 15 ay kadar valilik yapan Nazif Paşa bu süre içerisinde 3.901 adet eşkiya, yol kesici ve katilin ele geçirilmesini sağladı. Bu kadar çok eşkiyanın yakalanmış olması, bölgede eşkiyalığın ne kadar yoğun olduğunu göstermektedir.
1888’den sonra bölgede eşkiyalik yine arttı ve devleti aciz bıraktı. 1889’da Halil Rıfat Paşa’nın II.valiliği döneminde eşkiya tâkibi için nizâmiye askerleri sevk edildi. Ayrıca aynı yıl ise yaramayan jandarma sayısı azaltılarak, eğitimli, profesyonel ve yüksek maaşli jandarmaların eşkiya takibinde görevlendirilmesi kararlaştırıldı. Ancak bütün bu çalışmalara rağmen bölgede eşkiyalığın kökü kazınamadı. Zaman zaman artarak Cumhuriyet dönemine kadar devam etti."
Bu yazıda eşkiya diye bahsedilenler arasında ünlü efelerin de bulunduğunu dolayısı ile çalıkakıcılar ile zeybek çetelerinin birbirine karıştırılmaması gerektiğini hatırlatmak isteriz. Çünkü dönemin ekonomik, sosyal ve politik konumunu bilmeden ayrımı yapmak oldukça zor. Ancak kavramlara biraz açıklık getirmek için Çalıkakıcıların; zeybeklerin kötü taklitleri olduğunu sadece vurgun yapmak için zeybek kıyafeti giyip dağlara çıkan eşkiyalar olduğunu söylemeliyiz. Zeybekler ise sosyal eşkiyalık adını verebileceğimiz Robin Hood misali zenginden alıp fakire veren, milliyetçi, mazlumun destekçisi olarak gösterebiliriz. Belirtmeye çalıştığım gibi ince bir çizgi var ikisini birbirinden ayıran bu çizgi bir kaç kaynak okunarak ayrılabilecek kadar basit çözülecek bir şey de değil.
Halil Rıfat Paşa'ya dönecek olursak, Sivas, Yozgat, Tokat, Erzincan, Gümüşhane gibi civar illerle bağlantı yollarının yapılmasında önemli görevleri olmuş birisidir. Ayrıca aynı izleri İzmir'de de yaptığı imar ıslahatı çalışmalarında görebiliyoruz.
İlk yayınlanma tarihi: 24.03.2012
Yorumlar
Yorum Gönder