Çocukluğumun İzmiri'nin en çekici yeri Alsancak'dı. Kuşkusuz o zamanlar bunun nedeni hakkında en ufak bir fikrim yoktu. Bugünden baktığımda, Alsancak'da bana çekici ve hatta biraz da gizemli gelen şeyin, taihî dokusu olduğunu anlıyorum. Ama bu sadece, inci taneleri gibi dizili konakların taihî atmosferi ile ilgili bir şey değildi sanırım. Alsancak'da eskiyle yeninin, yani cumbalı evlerle, o zamana kadar gördüğüm en büyük ve en modern apartmanların oluşturduğu tezatla da alakalıydı bu. Garip olan, benim çocuk aklımla hissettiklerimin, tarihsel bir boyutu olması. Eski adı Punta olan Alsancak, her zaman İzmir'in Batısı olmuş: Doğu'daki Batı, Küçükasya'nın incisi İzmir'deki Avrupa. Tarih boyunca Anadolu'nun en önemli ihracat limanı, İzmir'in ticari merkezi de kaçınılmaz olarak Alsancak olmuş. Yabancı tüccarların, seyyahların ve Avrupa mallarının Anadolu'ya ilk ayak bastıkları bu semt, doğal ki şehirdeki tüm yeniliklerin de merkezi olmuş ve bu neredeyse hiç değişmemiş...
Denizin hemen kıyısındaki Alsancak'ın Konak yönünden girişi olarak Pasaport İskelesi'ni gösterebiliriz. Cumhuriyet Meydanı ile birlikte Alsancak'ın sahil şeridine, yani Kordonboyu'na adımınızı atmış sayılırsınız. Kordonboyu, İstanbul'un Boğaziçisi ile eşdeğerdir. Kordonboyu'nun damakta kalan tadı, İzmir'in kendine has rüzgârı imbatın hafif serinliğinde gezinmek, sahildeki kafe ve barlarda tatlı tatlı sohbetler ederek yaz akşamının keyfini sürmektir. İzmir'in o tatlı, neredeyse tropikal rehavetini bundan daha iyi ne anlatabilir. Trafiğe kapatılmış caddedeki, o zamana kadar görmüş olduğum en büyük kalabalığı çocuk gözlerim hiç unutmadı. Tabii ille de faytonları. Faytonların Kordonboyu'ndaki yolculuğu da, çocukların annelerine "Ya sabır" dedirten o fayton tutkuları da bugün hâlâ devam ediyor. Alsancak'ın ve İzmir'in incisi Kordon'un sonu, Alsancak'ın da sonudur. İşte, orada da ismini bulunduğu semtten alan Alsancak Garı çıkar karşınıza. 1858 yılında yapılan garın kolonyal mimarisi bugün de etkileyiciliğini koruyor.
Yüzyıl başında nüfusunun yarısı gayrimüslimlerden oluşan İzmir'deki İtalyan, Yahudi, Rum ve Ermeni nüfusun en yoğun yaşadığı yer de Alsancak'dır. Yüzyıllardır çok kültürlü bir yapıya sahip olan Alsancak, bu kimliğini halen koruyor. Kurtuluş Savaşı'nın son günlerinde yanan yerleşim bölgelerine kurulan İzmir Enternasyonal Fuarı ise bu kimliğin en büyük göstergesi. Her yıl ağustos-eylül aylarında tüm dünyadan çok sayıda ülkenin katılımıyla düzenlenen fuar, İzmirlilerin ve Ege Bölgesi'nin çeşitli il ve ilçelerinden gelen ziyaretçilerin başka dünyalarla tanışmasına vesile oluyor. Dünyanın bir ucundaki ülkelerin pavyonlarını gezerken hissettiğim heyecan, çocukluğumun en harika duygularındandı.
Alsancak, bu çok kültürlü yapısını değişik dinlere mensup sakinlerinin ibadet yerleri ile de gösteriyor. Bunların en gösterişlisi de, St. Polycarp Kilisesi.
Yapım tarihi 1625 yılına uzanan kilise, MS 155 yılında Romalılar tarafından 86 yaşında şehit edilen Aziz Polycarp'a adanmış.
Alsancak, her şeyin başında bir alışveriş cennetidir de. İzmir'in en lüks mağazaları, en iyi pastaneleri, kafe ve barlarına ev sahipliği yapan semt, kaliteli bir alışveriş için biçilmiş kaftan. Bugün çoğu kafe ve bara dönüştürülmüş taihî evlerin sıralandığı sokaklar, her zaman canlı bir sokak kültürünün yaşandığı İzmir'in bugün de en gözde mekânları. Özellikle İzmir gençliğinin doldurduğu bu yerler, eskiyle yeninin en güzel birlikteliğini hissettiriyor insana.
İzmirlilerin kolayca fark edemediği, sadece yabancıların ya da bizim gibi, uzun süredir gurbette olanların hissettiği o 'yavaşlıktan' bahsetmek için de iyi bir bahane Alsancak. Evet İzmirliler hiç acele etmezler bir yerden bir yere giderken; daha açık söylemek gerekirse, diğer herkesten yavaş yürürler.
Hele o tatlı yaz akşamüstlerinde aheste aheste yürürken, ne yaparsak yapalım, şairin dediği gibi "Hiçbir yere geç kalınmayacağını, her yere yetişileceğini" en iyi onlar bilir. Sizin de yolunuz İzmir'e düşerse, Kordon'a çıkın, adımlarınızı İzmirlilerin adımlarına uydurmaya çalışarak ve kendinizi körfezden esen tatlı imbatın küçük dokunuşlarına bırakarak ilerleyin. Sonra Alsancak'ın o kuytu sokaklarına dalıneski cumbalı evlerin arasından geçin ve hayatın anlamı üzerine tatlı hülyalara dalacağınız küçük bir kahvede çayınızı yudumlayın. İşte buna, 'İzmir Siestası' denir.
Kaynak: SKYlife Nisan 2002 Pertev Ege, yazar.
Yorumlar
Yorum Gönder