Ana içeriğe atla

Unutulmuş Bir Mimar


İzmir’in simgesi Saat Kulesi’nin mimarı için bir saygı yazısı...


Raymond Pere, sadece Saat Kulesi’nin değil, Fransız Hastanesi’nin, Birinci Kordon’da ayakta kalan son birkaç sakız yalısından ikisinin ve Karşıyaka’daki katolik kilisesinin de mimarı... Pere’nin bilinmeyen yanlarından biri de, Konak’ta 1901’de inşa ettiği Saat Kulesi’nin çok benzerini biraz daha küçük boyutlarıyla 1895’te St. Policarp Kilisesi’nin içine inşa etmiş olması...

Bir kentin simgesi, ancak o kentte yaşayanların anılarıyla bütünleşirse, toplum tarafından da benimsenmiş demektir. Bir insanın 100 yıl yaşaması haberdir, ama İzmir gibi tarihsel kentlerde bir simgenin 100 yıldır yaşıyor olması çok önemsenmeyebilir. Ancak, Türkiye’de son 50 yıldır yaşanmakta olan “tarihsel kimlik düşmanlığı” çerçevesinde kentimizin simgesinin 100 yıldır ayakta kalışını elbette kutlamalıydık. Büyükşehir Belediyesi bu işi de yerine getirdi. Floransa’da “İl Ponte Vecchio”, sadece turistik bir köprü değildir, en az beş yüzyıldır Floransalılar’ın hayatlarının bir parçası, anılarının en önemli mekanıdır.

Nazım Hikmet’in tanımıyla söylemek gerekirse “Hanuş Usta’nın Prag’daki Saati” de aynı şekilde bu kentin en önemli, en şık simgesi olarak karşımızda durmaktadır. Floransa’da sokaktan kimi çevirip sorsanız size “İl Ponte Vecciho” hakkında bilgi verir. Praglı da, ünlü saatin öyküsünü, baştan sona anlatabilir.

Peki, İzmirliler’e dönüp de sorsanız, İzmir Saat Kulesi hakkında ne biliyorlar dersiniz? Yanıtı çok zor bir soru bu. Kişisel kanaatimiz, “Bu Saat Kulesi’ni kim yaptırdı?” sorusuna boş gözlerle yanıt verileceğidir... Bu sadece bizim bilgi toplumu olmamamızdan kaynaklanmıyor. Aynı zamanda tarihe karşı olan toplumsal ilgimizin düzeyi ile de ilgili bir durum...

İzmirliler’in eskiden en önemli randevu yeriydi Saat Kulesi’nin önü. Sonraki düzenlemelerle bu durum değiştiyse de, insanların önünde hâlâ hatıra fotoğrafı çektirdiği bir yapıdır kulemiz. Bu yıl 100. yaşını kutluyor olmamız da İzmirlileri ne kadar ilgilendirdi onu da bilmiyorum.

İzmir’in tartışmasız en önemli simgesi olan Saat Kulesi, 1 Eylül 2001 günü, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin düzenlediği sempozyum ve törenlerle 100 yaşını kutladı.

Saat Kulemiz, kentimiz ve belki de ülkemizin en zarif yapılarından biri olarak sonsuza kadar yerinde durmalı elbette... Bu çerçeveden bakarak kulenin mimarı hakkında bilgi verelim, onun enteresan yaşam öyküsünü anlatalım istedik... Bu yazının amacı, Dr. Sabri Yetkin dostumuzun, 100. yıl nedeniyle kaleme aldığı “Kentsel Bir Sembolün Doğuşu” adlı kitapçıkta da altını çizdiği gibi, bilgiye dayanan yerel tarih bilincine katkı sağlamak olarak alınmalı. Öyle ya, yapımını üstlenen daha doğrusu padişah efendi hazretlerinin tüm emirlerini yerine getirip bu güzel eseri kente kazandıran paşaları, valileri, işadamlarını anıyoruz da, mimarının günahı ne?

İzmir Saat Kulesi, 14. yüzyıldan itibaren Avrupa’da yaygınlaşmaya başlayan; Osmanlı’nın da Kanuni Sultan Süleyman’la tanıdığı her önemli kente saat kulesi yaptırma girişimlerinin son halkalarından biridir. (İzmir’de ilk saat kulesini aslında İngilizler, Aydın Demiryolu hattının Buca İstasyonu üzerinde inşa etmişlerdi ancak bu bir başka yazının konusudur. )

Sultan II. Abdülhamid, tahta çıkışının 25. yıldönümü nedeniyle, imparatorluğun bir çok vilayet ve sancağında büyük saatlerin yapılmasını emredince, günümüzün bu zarif simgesinin yapımı için gün doğmuştu. Dr. Yetkin’in de dediği gibi, İzmir kentinin mimari evriminde Saat Kulesi’nin yapımı özel bir önem taşıyor. Kule, kentin ilk çağdaş ve modern simgesi olacak ve o güne kadar, kale/kışla, cami, hükümet binası gibi geleneksel simgelerle yetinen kente yeni bir dönemin başladığını haber verecekti. 1901 yılı II. Abdülhamid’in, tahta çıkışının 25. yılıydı. “Ulusal Bayram” ilan edilen cülus yıldönümü için, tüm imparatorlukta, en ücra noktalara varıncaya kadar büyük kutlamalar organize edilmiş, günün anısına kalıcı eserlerin yapılması için çalışılmalar başlatılmıştır.

1 Ağustos 1900 tarihinde, Vali Mehmet Kamil Paşa’nın başkanlığında, Hükümet Konağı’nda toplanan kentin yerel yöneticileri, mülki ve askeri idareciler, memurlar ve şehrin ileri gelenleriyle bir toplantı gerçekleştirilmiştir. Toplantıda ne yapılması gereği tartışılmış ve varılan karar “şehrimiz namına da bir hatıra-yı udubiyyet ve sadakat olmak üzere, hükümet-i seniyyece bir eser vücuda getirilmesine teşebbüs kılınmıştır” sözleriyle ifade edilmiştir.

Dönemin Belediye Başkanı Eşref Paşa, Vilayet idare Meclici Üyesi Abdülkadir Paşa, Askeriye’yi temsilen Kaymakam Şevket Beyefendi, kentin muteber tüccarlarından Karabet Arabyan Efendi ile Sarrafin Efendi ve Vilayet Nafia Başmühendisi Baranofski Efendi’den oluşan Saat Kulesi İnşaat Komisyonu, 14 Ağustos 1900’de yaptığı toplantıda, projeyi İzmirli Mimar Mösyö Raymond S. Pere’ye vermeyi kararlaştırmışlardı. Raymond S. Pere, 1700 Osmanlı Altın Lirası’na saat kulesini inşa edecekti.

Raymond S. Pere, o zamanki adı Punta olan Alsancak’ta doğmuştu. Evlerinin yerini, hâlâ İzmir’de yaşayan son akrabası olan 76 yaşındaki Jolanda Bragiotti, Mesudiye Caddesi’nden Kordon’a, çıkan yollardan birinde olduğunu söylüyor. (Olasılıkla bugünkü Gazi Kadınlar Sokağı...) Pere, Alman bir anne ile Fransız bir babadan doğmuş, vaftiz töreni St. Policarp Kilisesi’nde yapılmış bir mimardı. Aslında sadece mimar demek yeterli olmaz gibi geliyor, aynı zamanda ressam ve heykeltraş da olan kişiydi ve çok dindar bir ortamda yetiştirilmişti. Akrabasının hatırladığı kadarıyla kendisini İzmir’in ilk ve en önemli aziz kişisi olan St. Policarp’ın “aciz hizmetkârı” olarak niteliyordu...

1895 yılında yenilenen St. Policarp Kilisesi’nin restorasyonunda çalışmış ve kilisenin içine Endülüs tarzında bir “Madonna” (Bakire Meryem) anıtı yapmıştı. Bu anıta bu derginin sayfalarında dikkatle bakanlar göreceklerdir ki, İzmir’in Saat Kulesi, ilk kez bu kilisenin içinde daha sonra Saat Kulesi için de kullanılacak yeşil ve vişne renginde mermerlerden inşa edilmiştir. (Aynı renk Marsilya mermerleri 6 yıl sonra Saat Kulesinin yapımında kullanılmıştır )

Bay Pere, ayrıca St. Policarp Kilisesi'nin freskolarını yapmış, tavan freskolarından birinde, daha sonra Aziz unvanı alacak olan St. Policarp, Kadifekale'de Romalı vahşiler tarafından yakılmak üzereyken kendini de bir Capusen Rahibi olarak resmetmiş ve imzasını da bu resmin altında kullanmıştır. Bu resim, Pere’den elimize ulaşan kendisiyle ilgili tek resimdir.

Dönelim, geçen yüz yılın ilk günlerine... 1900’e... İnşaatın ihalesini kazanan Raymond S. Pere, 1900’ün son günlerinde 10 arşın yüksekliğinde bir ahşap saat kulesi yapmış, bu arada saat kulesinin gümüşten bir maketi de İzmirli kuyumculardan Zingulli Usta tarafından hazırlanmıştı. 25 Mart 1901 tarihinde Eşref Paşa, Sultanın huzuruna çıkıp Yıldız Sarayı’nda bu gümüş maketi II. Abdülhamit’e takdim etmişti.

Büyük bir çaba ile 1 Eylül 1901’e yani II.Abdülhamid’in tahta çıkışının 25. yıldönümüne yetiştirilen Saat Kulesi, dönemin İzmir yöneticileri için büyük bir prestij kaynağı olurken, kent için de önemli bir meydan yaratılmış oldu. Aynı dönemde ikinci bir proje olarak görülen ve yine 25. yıl anısına yaptırılmak istenen yirmibeş musluklu, havuzlu sebilin inşaası ise yarım kalmıştı. 1950’lerde Sarı Kışla ile birlikte yıkılıp moloz kafalar tarafından moloza dönüştürülecek olan bu sebilin inşaatını da, 235 Osmanlı Lirası bedelle Raymond S. Pere’de kalmıştı.

Burada biraz da Raymond S. Pere’nin özel yaşamından söz edelim... 1869 doğumlu olan Raymond Pere, 1890’da, İzmir’in ünlü incir ihracatçısı ailelerinden Rousso’ların kızı Annais Rousso ile evlenir. Tam 8 çocuğu olur. Bunlardan birini, Charles’ı, I.Dünya Savaşı’nda yitirirler.

Çok dindar bir insan olan Pere, 1914’e kadar Birinci Kordon’da bugün Almanya Konsolosluğu olarak kullanılan bina ve hemen yanında bulunan binanın da aralarında bulunduğu özel evler yaptıysa da, oğlunun ölümünden sonra sadece dinsel yapılarla uğraşmıştı. Bunların arasında dönemin Kilise Vakfı tarafından inşa ettirilen bugün Alsancak Devlet Hastanesi olarak hizmet Fransız Hastanesi ile Karşıyaka’da bulunan St. Helen kilisesi sayılabilir.

Sonrası için bilgimiz pek az... İzmir’in acılı işgal yıllarında ailesi ile birlikte önce Isparta yakınlarına kaçarlar. İşgalden sonra geri dönerler ama işler artık istedikleri gibi gitmemektedir.

Çok sevdikleri, Policarp’ın şehri İzmir’den ayrılıp, ömürlerinin sonuna kadar yaşayacakları Marsilya’ya 1932 yılında giderler.

Raymond S. Pere ve eşi Annais’ten 1940’lı yılların sonuna kadar İzmirli akraba ve dostlara, mektuplar, kutlama kartları gelir... Bir zaman sonra da mektupları da gelmez olur... İzmir’in simgesinin mimarı bugün Marsilya’daki Katolik Mezarlığı’nda eşi ile yanyana yatıyor. Belki de, mezar taşı Saat Kulesi’nde kullandığı yeşil veya vişne rengi mermerlerdendir.

Kaynak: Nedim Atilla (Yazarın Resmi Sitesinden Alıntıdır)

İlk Yayın Tarihi : 21 Ocak 2010

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...

İzmir’in Tarihine Bir Adım Daha Yakın

Fisun Yalçınkaya, İzmir Agorasını Kazı Başkanı ile birlikte gezip Milliyet Gazetesi'nde yayınladı. Bugünkü gazetelerde yer alan haberi sizlerle paylaşıyoruz. Belki bu vesile ile her gün önünden geçtiğiniz antik kenti bir kez gezmek istersiniz. Buyrun haberi olduğu gibi alıntılıyoruz... Gladyatörlerden, gemilere Roma günlük hayatına ışık tutan graffitileri, hamamı, kent alanıyla geniş ve zengin bir antik kent olan ve Total Oil Türkiye’nin desteklediği Smyrna’yı Kazı Başkanı DEÜ arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy’la birlikte gezdik ve çalışmalardaki yenilikleri dinledik...