İzmir, XVIII. ve XIX. yüzyıllarda bir "altın çağ" yaşayarak, Doğu Akdeniz'in en önemli liman kentlerinden birisi haline gelmiştir. Kentin şekillenmesinin, altında yatan temel unsur ticaret olmuştu ve ticaret İzmir'i pek önemi olmayan, sıradan, mütevazı bir Osmanlı kenti statüsünden bir dünya kenti statüsüne taşımıştı...
İzmir'in dışa dönük yüzünü yansıtan bölge Kordon boyu olarak tanımlanan Liman ve Pasaport çevresiydi. Kordon boyu, İngilizlerin 1867 yılında Osmanlı Hükümetin’ den aldıkları ve 1869 yılında Fransız Dussout kardeşlere devrettikleri bir imtiyaz sonucu denizi doldurmalarıyla elde edilmişti. İzmir'in kıyı bandının doldurulması, ne ilkti ne de sonuncusu olacaktı. Antik dönemden 1867 yılna kadar dört kez değiştiği belirlenebilen kıyı bandı, beşinci kez doldurulmaya başlanıyordu- Kordon bu halini, Çeşme Otoyolu'na eklenmek için 1 Nisan 1997 tarihinde başlayan, altıncı kez doldurulmasına kadar koruyacaktı.
Kentin ticaret hacminin artmaya başladığı XVII. yüzyılda ticaret için gerekli önemli yapılar, deniz kıyısına inşa edilmeye başlanmıştı. Bu yapılardan en önemlisi; bir çeşit liman görevi yapacak şekilde 1675 yılında son derece gösterişli biçimde inşa edilen Büyük Vezir Hanı, deniz kıyısındaydı ve iç limanın kenarındaki Liman Kalesinin yanına yapılmıştı. Rıhtım inşasına konu olacak kıyı şeridi, Liman Kalesi ile başlayıp, Büyük Vezir Han, Küçük Vezir Han, Bedestenler, Aya Photini ve St. Polycarpe Kiliseleri ile Frenk Sokağı boyunca devam etmekteydi. XIX. yüzyılın başlarında İzmir kıyı bandının başlangıcında limanı korumak için Sarı Kışla (1829) ve kuzeye doğru az ilerisine de tabya inşa edilmişti ve tabyanın yanında da İzmir Vleyve-i Ter ve Efrenç gümrükleri adıyla anılan iki tane gümrük görev yapmaktaydı.
İzmir'in dışa dönük yüzünü yansıtan bölge Kordon boyu olarak tanımlanan Liman ve Pasaport çevresiydi. Kordon boyu, İngilizlerin 1867 yılında Osmanlı Hükümetin’ den aldıkları ve 1869 yılında Fransız Dussout kardeşlere devrettikleri bir imtiyaz sonucu denizi doldurmalarıyla elde edilmişti. İzmir'in kıyı bandının doldurulması, ne ilkti ne de sonuncusu olacaktı. Antik dönemden 1867 yılna kadar dört kez değiştiği belirlenebilen kıyı bandı, beşinci kez doldurulmaya başlanıyordu- Kordon bu halini, Çeşme Otoyolu'na eklenmek için 1 Nisan 1997 tarihinde başlayan, altıncı kez doldurulmasına kadar koruyacaktı.
Kentin ticaret hacminin artmaya başladığı XVII. yüzyılda ticaret için gerekli önemli yapılar, deniz kıyısına inşa edilmeye başlanmıştı. Bu yapılardan en önemlisi; bir çeşit liman görevi yapacak şekilde 1675 yılında son derece gösterişli biçimde inşa edilen Büyük Vezir Hanı, deniz kıyısındaydı ve iç limanın kenarındaki Liman Kalesinin yanına yapılmıştı. Rıhtım inşasına konu olacak kıyı şeridi, Liman Kalesi ile başlayıp, Büyük Vezir Han, Küçük Vezir Han, Bedestenler, Aya Photini ve St. Polycarpe Kiliseleri ile Frenk Sokağı boyunca devam etmekteydi. XIX. yüzyılın başlarında İzmir kıyı bandının başlangıcında limanı korumak için Sarı Kışla (1829) ve kuzeye doğru az ilerisine de tabya inşa edilmişti ve tabyanın yanında da İzmir Vleyve-i Ter ve Efrenç gümrükleri adıyla anılan iki tane gümrük görev yapmaktaydı.
Resim-1: 1867 yılı öncesinde kullanılan eski rıhtım.
Resim-1, yeni limanın yapımına başlanmadan, yani 1867 yılı öncesinde kullanılan eski rıhtım ve gümrük binalarını sergilemektedir. Yeni liman yapılmadan önce bu bölge, son derece karışık bir kıyı bandı görünümündeydi. Yapılaşma denizden kazanılan dolgu alanlar üzerinde olduğundan, binaların çoğu ahşap kazıklar üzerinde yükselmekteydi. Gümrük binası dışındaki yapıların tamamına yakınının özensiz, derme-çatma binalar olduğu ve kıyı bandının düzensiz ahşap iskelelerden oluştuğu görülmektedir. Liman kapasitesi yeterli olmayan bir deniz kentinde ticareti geliştirmek, dış dünya ile bağlantıya geçmek oldukça zordu.
Resim-1, yeni limanın yapımına başlanmadan, yani 1867 yılı öncesinde kullanılan eski rıhtım ve gümrük binalarını sergilemektedir. Yeni liman yapılmadan önce bu bölge, son derece karışık bir kıyı bandı görünümündeydi. Yapılaşma denizden kazanılan dolgu alanlar üzerinde olduğundan, binaların çoğu ahşap kazıklar üzerinde yükselmekteydi. Gümrük binası dışındaki yapıların tamamına yakınının özensiz, derme-çatma binalar olduğu ve kıyı bandının düzensiz ahşap iskelelerden oluştuğu görülmektedir. Liman kapasitesi yeterli olmayan bir deniz kentinde ticareti geliştirmek, dış dünya ile bağlantıya geçmek oldukça zordu.
Resim-2: Liman ve rıhtım yapılmadan önceki dönemin kıyı bandını yansıtmaktadır.
Resim-2, liman ve rıhtım yapılmadan önceki dönemin kıyı bandını yansıtmaktadır. Görüntünün sola doğru kuzey kısmı Balık Pazarı diye anılan yerdir. Ön planda yer alan dar sahil yoluysa, halk tarafından Sahiliye diye adlandırıldığından kayıtlara böyle geçmiştir. Görüntünün sağ tarafı, Meyve-i Ter ve Efrenç Gümrükleri kısmıdır. Liman olmadığı için büyük gemiler çoğunlukla kıyıdan açıkta bu tarafa demir atardı. Ön planda kıyıya yanaşmış olan küçük yelkenli ve buharlı gemileri görmekteyiz ki, bu gemiler genellikle Foça, Çeşme, Karaburun, Urla, Kuşadası gibi yakın yerlerin ürünlerini İzmir'e aktarırlardı. Arka planda ise düzensiz biçimde yerleşmiş ticari işletmeleri, depoları ve onlardan sonra hanları görmekteyiz.
Resim-2, liman ve rıhtım yapılmadan önceki dönemin kıyı bandını yansıtmaktadır. Görüntünün sola doğru kuzey kısmı Balık Pazarı diye anılan yerdir. Ön planda yer alan dar sahil yoluysa, halk tarafından Sahiliye diye adlandırıldığından kayıtlara böyle geçmiştir. Görüntünün sağ tarafı, Meyve-i Ter ve Efrenç Gümrükleri kısmıdır. Liman olmadığı için büyük gemiler çoğunlukla kıyıdan açıkta bu tarafa demir atardı. Ön planda kıyıya yanaşmış olan küçük yelkenli ve buharlı gemileri görmekteyiz ki, bu gemiler genellikle Foça, Çeşme, Karaburun, Urla, Kuşadası gibi yakın yerlerin ürünlerini İzmir'e aktarırlardı. Arka planda ise düzensiz biçimde yerleşmiş ticari işletmeleri, depoları ve onlardan sonra hanları görmekteyiz.
Resim-3: Halk arasında Fransız Gümrüğü diye bilinen binadır.
Resim-3 deniz tarafında yan yana dokuz bloktan oluşan yapı, halk arasında Fransız Gümrüğü diye bilinen binadır. Yapının hemen sol tarafında denizin üçgen olarak karaya girmiş olduğu bölüm, gümrük için yapılacak havuz bölümüdür. Resimde ön planındaki yoğun yapı grubu, Gümrük civarındaki İzmir'in iş merkezi olup, çoğunlukla burada ürün işleme hanları ve depolar yer almaktaydı. Görüntüye de yansıdığı üzere, iş alanında daracık sokaklar, düzensizlik ve sıkışıklık göze çarpmaktadır. Resimin kıyı kesimine dikkatli bakıldığında, sahilde dolguçalışmasının yapıldığı ve rıhtım çalışmalarının sürdüğü görülmektedir. Bu yüzden görüntünün 1867-1876 yılları arasında çekilmiş olduğunu söyleyebiliriz.
XVIII. yüzyıl sonunda Avrupa’da patlak veren sanayi devrimi dünyayı bir değişimin içine sokmuştur. Sanayi devrimiyle birlikte seri üretim, bu ülkeleri ham madde arayışına itmeye başlamıştı. Bundan dolayı Avrupalı ülkeler gözünü ham madde zengini olan doğuya çevirmiştir. Başta Osmanlı devleti olmak üzere orta doğu önemli merkezlerin içinde bulunmaktaydı. Avrupa ülkelerinin ekonomileri gelişmeye başlarken, Osmanlı devletinin bu dönemde Avrupa ülkelerine vermiş olduğu imtiyazlar ve Avrupa ülkelerinin de başta İngiltere ve Fransa olmak üzere ham madde arayışları buradaki tüccarların imparatorluğa akmasına sebep olmuştur. Osmanlı devletinin önemli liman kentlerinden biri olan İzmir’de bu değişimden nasibini almıştır.
XIX. yüzyıla girilmesiyle, İzmir ve Batı Anadolu’nun tarihsel serüveninde çok önemli dönüşümler gözlenmektedir. Bu dönüşümü yaratan en önemli etken, İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan ve Serbest Ticaret Antlaşması olarak bilinen Balta Limanı Ticaret Antlaşmadır. 1838 yılında imzalanan Ticaret anlaşmasındaki gümrük indirimleri, hükümet denetiminin azalması, hükümet dışı korumacılık ve yargı alanının genişlemesi, yabancı tüccarların İzmir’e yoğun biçimde gelmesine neden olmuştur.
Ticaretteki gelişmelere paralel olarak, 1850’li yılları takiben İzmir’e büyük bir sermaye akımı olmuştur, Ticari güvence kazanan kapital sahibi kişiler, ticari faaliyetlerini İzmir’den yürütmeye başlamışlar, dış dünya ile ilişkilerin en yoğun yaşandığı, haberleşmenin iyi sağlandığı, deniz nakliye Şirketlerinin bulunduğu bir bölge olan günümüzdeki Pasaport civarına yerleşmekteydiler. 1850’li yıllarda İzmir’de yirmi değişik ülkenin tüccarları büyük ticaret evleri kurmuşlar ve bu ülkelerin on yedi tanesi şehirde konsolosluk açmışlardır. O yıllardan itibaren hız kazanan bu değişim, I. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar aralıksız devam etmiştir.
İzmir’deki bu ekonomik gelişim ve dönüşüm, hiç kuşkusuz demiryollarının yapımı ile başlamış, liman ve rıhtımın yapımıyla hız kazanmıştır. İzmir-Aydın demiryolunun hat sonu garı olan Punta (Alsancak) Garı 1856 yılında; İzmir-Kasaba (Turgutlu) demiryolunun hat sonu garı olan Basmane Garı ise 1876 yılında tamamlanmıştır. Böylece Türkiye’nin ilk demiryolu bağlantıları olmuştur. Bu demiryolu hatları, İngiliz ve Fransızların Batı Anadolu’nun zengin tarımsal ürünlerini elde edebilmek, kontrolleri altına alabilmek, son derece zengin bir tarımsal hinterlandın limanı olan İzmir’e bağlamak için kurulmuşlardır.
Resim-3 deniz tarafında yan yana dokuz bloktan oluşan yapı, halk arasında Fransız Gümrüğü diye bilinen binadır. Yapının hemen sol tarafında denizin üçgen olarak karaya girmiş olduğu bölüm, gümrük için yapılacak havuz bölümüdür. Resimde ön planındaki yoğun yapı grubu, Gümrük civarındaki İzmir'in iş merkezi olup, çoğunlukla burada ürün işleme hanları ve depolar yer almaktaydı. Görüntüye de yansıdığı üzere, iş alanında daracık sokaklar, düzensizlik ve sıkışıklık göze çarpmaktadır. Resimin kıyı kesimine dikkatli bakıldığında, sahilde dolguçalışmasının yapıldığı ve rıhtım çalışmalarının sürdüğü görülmektedir. Bu yüzden görüntünün 1867-1876 yılları arasında çekilmiş olduğunu söyleyebiliriz.
XVIII. yüzyıl sonunda Avrupa’da patlak veren sanayi devrimi dünyayı bir değişimin içine sokmuştur. Sanayi devrimiyle birlikte seri üretim, bu ülkeleri ham madde arayışına itmeye başlamıştı. Bundan dolayı Avrupalı ülkeler gözünü ham madde zengini olan doğuya çevirmiştir. Başta Osmanlı devleti olmak üzere orta doğu önemli merkezlerin içinde bulunmaktaydı. Avrupa ülkelerinin ekonomileri gelişmeye başlarken, Osmanlı devletinin bu dönemde Avrupa ülkelerine vermiş olduğu imtiyazlar ve Avrupa ülkelerinin de başta İngiltere ve Fransa olmak üzere ham madde arayışları buradaki tüccarların imparatorluğa akmasına sebep olmuştur. Osmanlı devletinin önemli liman kentlerinden biri olan İzmir’de bu değişimden nasibini almıştır.
XIX. yüzyıla girilmesiyle, İzmir ve Batı Anadolu’nun tarihsel serüveninde çok önemli dönüşümler gözlenmektedir. Bu dönüşümü yaratan en önemli etken, İngiltere ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan ve Serbest Ticaret Antlaşması olarak bilinen Balta Limanı Ticaret Antlaşmadır. 1838 yılında imzalanan Ticaret anlaşmasındaki gümrük indirimleri, hükümet denetiminin azalması, hükümet dışı korumacılık ve yargı alanının genişlemesi, yabancı tüccarların İzmir’e yoğun biçimde gelmesine neden olmuştur.
Ticaretteki gelişmelere paralel olarak, 1850’li yılları takiben İzmir’e büyük bir sermaye akımı olmuştur, Ticari güvence kazanan kapital sahibi kişiler, ticari faaliyetlerini İzmir’den yürütmeye başlamışlar, dış dünya ile ilişkilerin en yoğun yaşandığı, haberleşmenin iyi sağlandığı, deniz nakliye Şirketlerinin bulunduğu bir bölge olan günümüzdeki Pasaport civarına yerleşmekteydiler. 1850’li yıllarda İzmir’de yirmi değişik ülkenin tüccarları büyük ticaret evleri kurmuşlar ve bu ülkelerin on yedi tanesi şehirde konsolosluk açmışlardır. O yıllardan itibaren hız kazanan bu değişim, I. Dünya Savaşı’nın başladığı 1914 yılına kadar aralıksız devam etmiştir.
İzmir’deki bu ekonomik gelişim ve dönüşüm, hiç kuşkusuz demiryollarının yapımı ile başlamış, liman ve rıhtımın yapımıyla hız kazanmıştır. İzmir-Aydın demiryolunun hat sonu garı olan Punta (Alsancak) Garı 1856 yılında; İzmir-Kasaba (Turgutlu) demiryolunun hat sonu garı olan Basmane Garı ise 1876 yılında tamamlanmıştır. Böylece Türkiye’nin ilk demiryolu bağlantıları olmuştur. Bu demiryolu hatları, İngiliz ve Fransızların Batı Anadolu’nun zengin tarımsal ürünlerini elde edebilmek, kontrolleri altına alabilmek, son derece zengin bir tarımsal hinterlandın limanı olan İzmir’e bağlamak için kurulmuşlardır.
Resim-4: Punta (Alsancak) Garı
Resim-5: Punta (Alsancak) Garı
XIX. Yüzyılın ortasına kadar, limanı olmayan ticaret kenti İzmir’e gelen gemiler, kıyıdan açıkta demirlemekte, yükler Pereme tabir olunur sandallarla ve şatlarla gemilerden kıyıya, kıyıdan gemilere naklolunmaktaydı. Bu çok zor bir taşıma işi olduğu gibi, malların gümrüklenmesi açısından da sorun yaratmakta ve Osmanlı maliyesi ciddi zarara uğramaktaydı.
Demir yolu hatları oluşturulduktan sonra kente önem arz eden ve kentin önemli eksikliklerinden biri olan düzenli bir rıhtımın inşa edilmesi gündeme geldi. 1867 yılında inşasına başlanan Rıhtım, Konak civarındaki SarıKışla’dan başlayıp, Aydın Demiryolu Kumpanyasının Gar binasının bulunduğu Tuzla Burnu’ na (Punta) kadar 3800 metre uzunlukta ve 18 metre genişlikte olacaktı.
1867 yılının kasım ayında; J. Charnaud, A. Barkir, G. Quaracino beylerin müracaatı devlet tarafından cevaplandırılıp, inşa için anlaşma yapılmıştır. İnşaat 1868 yılında başladıktan kısa bir süre sonra İngiliz mühendislerin bazı finansal ve teknik problemlerinden dolayı inşaatı geciktirmeye başlaması, İzmir’de ki Fransız başkonsolosu Charnaud’un şirket sahiplerine Marsilya’da büyük bir şirket olan Dussaud kardeşlerle iş birliği yapmalarını önermesine neden oldu. Başka çare bulamayan diğer ortaklar Dussaud’lar ile anlaşma yapmak zorunda kalmışlardı. 1868 yılında başlanılan rıhtımın inşaatı, kıyıda şahsa ait arazilerin zamanla doldurarak oluşturdukları arazileri bırakmamak istemeleriyle Dussaud kardeşlerin sermaye artımına gitmelerine neden olmuştu, bu durum da inşaatın yavaşlamasına sebebiyet verecekti. Zaman içinde Dussaud kardeşler diğer ortakların hisselerini satın alıp rıhtımın tek sahibi olmuşlardı.
XIX. Yüzyılın ortasına kadar, limanı olmayan ticaret kenti İzmir’e gelen gemiler, kıyıdan açıkta demirlemekte, yükler Pereme tabir olunur sandallarla ve şatlarla gemilerden kıyıya, kıyıdan gemilere naklolunmaktaydı. Bu çok zor bir taşıma işi olduğu gibi, malların gümrüklenmesi açısından da sorun yaratmakta ve Osmanlı maliyesi ciddi zarara uğramaktaydı.
Demir yolu hatları oluşturulduktan sonra kente önem arz eden ve kentin önemli eksikliklerinden biri olan düzenli bir rıhtımın inşa edilmesi gündeme geldi. 1867 yılında inşasına başlanan Rıhtım, Konak civarındaki SarıKışla’dan başlayıp, Aydın Demiryolu Kumpanyasının Gar binasının bulunduğu Tuzla Burnu’ na (Punta) kadar 3800 metre uzunlukta ve 18 metre genişlikte olacaktı.
1867 yılının kasım ayında; J. Charnaud, A. Barkir, G. Quaracino beylerin müracaatı devlet tarafından cevaplandırılıp, inşa için anlaşma yapılmıştır. İnşaat 1868 yılında başladıktan kısa bir süre sonra İngiliz mühendislerin bazı finansal ve teknik problemlerinden dolayı inşaatı geciktirmeye başlaması, İzmir’de ki Fransız başkonsolosu Charnaud’un şirket sahiplerine Marsilya’da büyük bir şirket olan Dussaud kardeşlerle iş birliği yapmalarını önermesine neden oldu. Başka çare bulamayan diğer ortaklar Dussaud’lar ile anlaşma yapmak zorunda kalmışlardı. 1868 yılında başlanılan rıhtımın inşaatı, kıyıda şahsa ait arazilerin zamanla doldurarak oluşturdukları arazileri bırakmamak istemeleriyle Dussaud kardeşlerin sermaye artımına gitmelerine neden olmuştu, bu durum da inşaatın yavaşlamasına sebebiyet verecekti. Zaman içinde Dussaud kardeşler diğer ortakların hisselerini satın alıp rıhtımın tek sahibi olmuşlardı.
Resim-6: Planda rıhtım daha görülmemektedir. Bu da planın 1867 den önceye ait olduğunu gösterir. Planda Türk Limanı olarak görülen koyun önü doldurularak bugünkü Fransız gümrük binası inşa edilecektir.
Liman projesindeki anlaşmanın içeriğindeki başlıca iki madde; rıhtımın yapılması ve yapılacak rıhtım boyunca demiryolundan gümrüğe, gümrükten demiryoluna mal naklini kolaylaştırmak için tramvay hattı döşenmesiydi. Anlaşma gereğince yapılacak rıhtım ve üzerindeki tesisler 30 yıl boyunca devlete verilecekti. Rıhtımın uzunluğu üç kilometre olacaktı. Sarı Kışla' dan Punta (Alsancak) Garına kadar olan bu aks içinde denizden kazanılan araziler şirkete ait olacaktı, ayrıca şirket kendi yapacağı yükleme ve boşaltmalar için %12 lik bir indirim hakkına sahip olacaktı. Rıhtım, 1875 yılına gelindiğinde 100 metre uzunluktaki gümrük binası ve bazı ilave kısımları hariç tamamlanmıştı. Liman bölümü, batıdan başlayarak kuzeye yönelen bir dalga kıranla bir havuz gibi korunuyordu. Giriş ise kuzeyden verilmişti.
Liman projesindeki anlaşmanın içeriğindeki başlıca iki madde; rıhtımın yapılması ve yapılacak rıhtım boyunca demiryolundan gümrüğe, gümrükten demiryoluna mal naklini kolaylaştırmak için tramvay hattı döşenmesiydi. Anlaşma gereğince yapılacak rıhtım ve üzerindeki tesisler 30 yıl boyunca devlete verilecekti. Rıhtımın uzunluğu üç kilometre olacaktı. Sarı Kışla' dan Punta (Alsancak) Garına kadar olan bu aks içinde denizden kazanılan araziler şirkete ait olacaktı, ayrıca şirket kendi yapacağı yükleme ve boşaltmalar için %12 lik bir indirim hakkına sahip olacaktı. Rıhtım, 1875 yılına gelindiğinde 100 metre uzunluktaki gümrük binası ve bazı ilave kısımları hariç tamamlanmıştı. Liman bölümü, batıdan başlayarak kuzeye yönelen bir dalga kıranla bir havuz gibi korunuyordu. Giriş ise kuzeyden verilmişti.
Resim-7: Plan 1876’ ya yani Gümrük binası hariç rıhtımın tamamlandığı döneme aittir. Planda güney dalgakıranın karaya bakan kısmında geçici antrepolar gösterilmiştir. Planda siyah çember içindeki alan 1880 yılında inşa edilecek Fransız gümrüğünün yeri.
Resim-8: 1875- 1880 yılları arasında Rıhtım
Gümrükten Pasaport istikametine doğru Rıhtımı yansıtan bu görüntünün ön planında palamut dolu çuvallarla yüklü bir mavnayı; mavnanın civarındaki sandallarda ve Kıyıda Frenk ya da Levanten tüccarları görmekteyiz. Resim-8 göze çarpan en önemli ayrıntı, rıhtım üzerinde tramvay hattının bulunmayışıdır. Rıhtım Kumpanyası, Osmanlı Hükümetinden aldığı imtiyazın 11 ve 12. maddeleri gereğince, Sarı Kışla’ dan Punta İstasyonumla kadar tramvay hattı döşeme ve işletme hakkını da almıştı. Kumpanya, rıhtım inşaatının tamamlandığı 1876 yılında, rıhtıma demiryolu döşeme çalışmalarına hemen başlamıştır. Ancak Osmanlı Hükümeti döşenen demiryollarının tramvay hattından büyük, lokomotiflere uygun olduğunu görünce, inşaatı 1880’li yılların başına kadar durdurmuş, kumpanya ancak 1880 yılında, Kışla önü ile Punta Garı arasındaki hattı tamamlayabilmiştir.
Gümrükten Pasaport istikametine doğru Rıhtımı yansıtan bu görüntünün ön planında palamut dolu çuvallarla yüklü bir mavnayı; mavnanın civarındaki sandallarda ve Kıyıda Frenk ya da Levanten tüccarları görmekteyiz. Resim-8 göze çarpan en önemli ayrıntı, rıhtım üzerinde tramvay hattının bulunmayışıdır. Rıhtım Kumpanyası, Osmanlı Hükümetinden aldığı imtiyazın 11 ve 12. maddeleri gereğince, Sarı Kışla’ dan Punta İstasyonumla kadar tramvay hattı döşeme ve işletme hakkını da almıştı. Kumpanya, rıhtım inşaatının tamamlandığı 1876 yılında, rıhtıma demiryolu döşeme çalışmalarına hemen başlamıştır. Ancak Osmanlı Hükümeti döşenen demiryollarının tramvay hattından büyük, lokomotiflere uygun olduğunu görünce, inşaatı 1880’li yılların başına kadar durdurmuş, kumpanya ancak 1880 yılında, Kışla önü ile Punta Garı arasındaki hattı tamamlayabilmiştir.
Resim-9: Rıhtımın gümrük depoları hariç tamamlandığı yıllara ait bir foto. Resmin solunda geçici olarak yapılmış antrepolar görülüyor sağda ise güney dalgakıran 1880 yılında bu dalgakıran genişletilerek üzerine Fransız gümrüğü gelecek. Fotoğraf tarih olarak bize 1875 ile 1880 arasını verir.
Resim-10: Rıhtımın kuzey mendireğinde Pasaport binası
1876 yılında, 75 metrelik bir alan dışında büyük bir kısmı tamamlanan İzmir Rıhtımı, limanı ve diğer yatırımlar, İzmir ve hinterlandının ticaretinde önemli artışlar yaratmıştı. Bunun üzerine 9 Nisan 1878 tarihinde ve beş senede tamamlanması koşuluyla; 75 metrelik alanın da limana dahil etmesi için yapımcı firmaya ek imtiyaz verildi. İmtiyazın 3. maddesinin 8. Fıkrası kuzey mendireğinde karantina, fenerler, posta ve telgraf idaresi ile Pasaport ve balıkhane binalarını, 9. Fıkrası batı mendireğinde gemiler için kömür depoları, batı rıhtımının bitiminde başlayan güney mendireği üzerinde de gümrük depoları inşasını öngörürken, 10. fıkra da köşeleri ve söveleri taştan, kirişleri demirden ve sair yerleri tuğladan kagir bir bina olarak inşa edilecek gümrük binasını tanımlamaktaydı.
İmtiyaz gereği kuzey mendireğinde Pasaport binası, liman işletme binaları, telgraf ve fenerler idare binaları inşa edilmişti. Bu mendirek ve üzerindeki tesisler limanın kuzey ucunda bulunmaktaydı. Yunan işgali döneminde (1919-1922) şimdiki İzmir Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü’ nün bulunduğu bina bu dönemde "Liman Dairesi Başkanlığı" olarak kullanılıyordu. Deniz Fenerleri Bürosu, Pasaport Kontrol Bürosu ve Liman Bürosu söz konusu yapılar grubu içinde yer almaktaydı. 1922 büyük İzmir yangınında sözü geçen yapılar yanarak harap olmuştur. Ancak İzmir Kenti’nin böyle bir tesise acilen ihtiyacı bulunmaktaydı. Bundan dolayı Cumhuriyet Hükümeti 1923 sonrasında limanın yeniden yapılanması kararını almış ve inşaatını başlatmıştır. Yeni yolcu salonunun açılışı 1926 yılında dönemin Başbakanı ismet Paşa tarafından gerçekleştirilmiş ve bu tarihten sonra bina yolcu salonu olarak hizmet vermiştir.
Yine İmtiyaz gereği Güney mendireği üzerine 4 km. lik rıhtım hattının en güneyine inşa edilen gümrük depolarının mimarının Fransız mimar Gustave Eiffel veya onun ekolünden gelen birinin olduğu düşünülmektedir. Yapının mimarisini incelediğimizde birinci kordona bakan cephesi doğal olarak en gösterişli olması gereken bölümüydü ve öylede inşa edilmişti.
İhraç mallarının kente kontrollü geçmesi için yapının sağına ve soluna iki büyük kapı inşa edilmişti. Kapıların her iki yanında gümrük memurlarının ve güvenlik güçlerinin çalışma ofisleri bulunuyordu.
Fransızlar elde ettikleri bu dolgu alanındaki imtiyazını pekiştirmek için yapının karaya bakan yüzünü oranlı bir şekilde inşa etmişlerdi. Kapılar ve pencereler mermer söveli, arşitrav görevi gören çatı parapeti, bina aksındaki süslemeleri, yapının köşelerini sınırlayıcı köşeleri dairesel yontulmuş kesme taşlar bunlara örnek gösterilebilir. Yapının önemli diğer kısmı ise dolgu alanının ortasına denk gelmektedir. Buradaki yapı iki katlıdır ve zemin katın tavan döşemesi volta döşemedir. Çatısı ise düz teras olarak inşa edilmiştir. Bir dönem bu yapının üstü ahşap oturtma çatı üzerine Marsilya kiremit kaplanarak kullanılmış fakat daha sonra bu çatı yanmıştır. Yapının cephesinde masif mermer payandalar üzerine oturtulmuş balkonları, beyaz mermerden yapılmış pencere söveleri bulunmaktaydı. Ayrıca yapı yığma taş üzerine serpme sıva olarak inşa edilmişti. Dolgu alanının en ucuna doğru daha önceleri tek kat olduğu düşünülüp sonra iki kata çıkartıldığı düşünülen yapı bulunmaktadır. Tek katlı inşa edilen bu binaya iki yüksek kapıyı bölen volta döşeme ile ara kat ilavesi yapılmıştı. Daha sonra yığma tuğla duvarlar ve birinci kat tavanı betonarme döşeme olarak ikinci bir kat ilave edilmiş. Betonarme döşeme üzerine oturtma ahşap makas ile çatı strüktürü bulunmaktaydı. İleriki yıllarda yapının güneyine ilave merdiven inşa edilerek üst katın bir bölümünün bağımsız kullanılması sağlanmıştı. Son dönemlerde bu bölümün kılavuz kaptanların dinlenme ve çalışma mekanı olarak kullanıldığı biliniyor. Yapının göze batan bu üç bölümünün inşaatından sonra ara kısımlar yığma taş binalarla doldurulmuş ve böylece gümrük binasının ilk aşaması tamamlanmıştır. 1880 ile 1905 yılları arasında yapının batıya bakan kısmına doğru ek antrepo binaları gelecekti. 1905 ile 1913 arası yapıya son ek olarak büyük bir hol daha inşa edilecekti. Böylece 20. yüzyıl başında bina son şeklini almıştı.
1876 yılında, 75 metrelik bir alan dışında büyük bir kısmı tamamlanan İzmir Rıhtımı, limanı ve diğer yatırımlar, İzmir ve hinterlandının ticaretinde önemli artışlar yaratmıştı. Bunun üzerine 9 Nisan 1878 tarihinde ve beş senede tamamlanması koşuluyla; 75 metrelik alanın da limana dahil etmesi için yapımcı firmaya ek imtiyaz verildi. İmtiyazın 3. maddesinin 8. Fıkrası kuzey mendireğinde karantina, fenerler, posta ve telgraf idaresi ile Pasaport ve balıkhane binalarını, 9. Fıkrası batı mendireğinde gemiler için kömür depoları, batı rıhtımının bitiminde başlayan güney mendireği üzerinde de gümrük depoları inşasını öngörürken, 10. fıkra da köşeleri ve söveleri taştan, kirişleri demirden ve sair yerleri tuğladan kagir bir bina olarak inşa edilecek gümrük binasını tanımlamaktaydı.
İmtiyaz gereği kuzey mendireğinde Pasaport binası, liman işletme binaları, telgraf ve fenerler idare binaları inşa edilmişti. Bu mendirek ve üzerindeki tesisler limanın kuzey ucunda bulunmaktaydı. Yunan işgali döneminde (1919-1922) şimdiki İzmir Gümrük Muhafaza Kaçakçılık ve İstihbarat Müdürlüğü’ nün bulunduğu bina bu dönemde "Liman Dairesi Başkanlığı" olarak kullanılıyordu. Deniz Fenerleri Bürosu, Pasaport Kontrol Bürosu ve Liman Bürosu söz konusu yapılar grubu içinde yer almaktaydı. 1922 büyük İzmir yangınında sözü geçen yapılar yanarak harap olmuştur. Ancak İzmir Kenti’nin böyle bir tesise acilen ihtiyacı bulunmaktaydı. Bundan dolayı Cumhuriyet Hükümeti 1923 sonrasında limanın yeniden yapılanması kararını almış ve inşaatını başlatmıştır. Yeni yolcu salonunun açılışı 1926 yılında dönemin Başbakanı ismet Paşa tarafından gerçekleştirilmiş ve bu tarihten sonra bina yolcu salonu olarak hizmet vermiştir.
Yine İmtiyaz gereği Güney mendireği üzerine 4 km. lik rıhtım hattının en güneyine inşa edilen gümrük depolarının mimarının Fransız mimar Gustave Eiffel veya onun ekolünden gelen birinin olduğu düşünülmektedir. Yapının mimarisini incelediğimizde birinci kordona bakan cephesi doğal olarak en gösterişli olması gereken bölümüydü ve öylede inşa edilmişti.
İhraç mallarının kente kontrollü geçmesi için yapının sağına ve soluna iki büyük kapı inşa edilmişti. Kapıların her iki yanında gümrük memurlarının ve güvenlik güçlerinin çalışma ofisleri bulunuyordu.
Fransızlar elde ettikleri bu dolgu alanındaki imtiyazını pekiştirmek için yapının karaya bakan yüzünü oranlı bir şekilde inşa etmişlerdi. Kapılar ve pencereler mermer söveli, arşitrav görevi gören çatı parapeti, bina aksındaki süslemeleri, yapının köşelerini sınırlayıcı köşeleri dairesel yontulmuş kesme taşlar bunlara örnek gösterilebilir. Yapının önemli diğer kısmı ise dolgu alanının ortasına denk gelmektedir. Buradaki yapı iki katlıdır ve zemin katın tavan döşemesi volta döşemedir. Çatısı ise düz teras olarak inşa edilmiştir. Bir dönem bu yapının üstü ahşap oturtma çatı üzerine Marsilya kiremit kaplanarak kullanılmış fakat daha sonra bu çatı yanmıştır. Yapının cephesinde masif mermer payandalar üzerine oturtulmuş balkonları, beyaz mermerden yapılmış pencere söveleri bulunmaktaydı. Ayrıca yapı yığma taş üzerine serpme sıva olarak inşa edilmişti. Dolgu alanının en ucuna doğru daha önceleri tek kat olduğu düşünülüp sonra iki kata çıkartıldığı düşünülen yapı bulunmaktadır. Tek katlı inşa edilen bu binaya iki yüksek kapıyı bölen volta döşeme ile ara kat ilavesi yapılmıştı. Daha sonra yığma tuğla duvarlar ve birinci kat tavanı betonarme döşeme olarak ikinci bir kat ilave edilmiş. Betonarme döşeme üzerine oturtma ahşap makas ile çatı strüktürü bulunmaktaydı. İleriki yıllarda yapının güneyine ilave merdiven inşa edilerek üst katın bir bölümünün bağımsız kullanılması sağlanmıştı. Son dönemlerde bu bölümün kılavuz kaptanların dinlenme ve çalışma mekanı olarak kullanıldığı biliniyor. Yapının göze batan bu üç bölümünün inşaatından sonra ara kısımlar yığma taş binalarla doldurulmuş ve böylece gümrük binasının ilk aşaması tamamlanmıştır. 1880 ile 1905 yılları arasında yapının batıya bakan kısmına doğru ek antrepo binaları gelecekti. 1905 ile 1913 arası yapıya son ek olarak büyük bir hol daha inşa edilecekti. Böylece 20. yüzyıl başında bina son şeklini almıştı.
Resim-11: Gümrük tamamlandıktan sonra, Kuzey tarafından görüntü
Resim12: Gümrüğün kuzey tarafından görüntü. İlerde dalgakıran üstünde bu gün mevcut olmayan yığma taş depolar görülmektedir.
Resim-13: Gümrüğün Kuzey doğu köşesi ve karaya bakan ön yüzü. Fotoğrafın solunda atlı tramvay depoları görülmektedir.
Resim 14: Gümrüğün güney bölümü. Burada ek yapılmış olan çelik konstrüksüyon antrepolar görülmektedir.
Resim 15: İzmir Konak meydanının 1930 lu yıllardaki bir fotoğrafı arka planda Fransız Gümrüğü son haliyle.
5 Mayıs 1925 yılına kadar Fransız şirketinin elinde bulunan gümrük binası İzmir Liman ve Körfez işletmelerine devredildi. 1934 yılında ise şirket devlet tarafından satın alındı. 10 Ağustos 1951 tarihinde bina Denizcilik bankası Türk Anonim Şirketine devredilirken, 1954 yılına kadar Gümrük Binası olarak kullanılan bina, limanın Alsancak’ta ki yeni yerine gitmesiyle eski şaşalı dönemini kaybetmeye başladı. 1955 ile 1960 yılları arasında yapının güney kısmı balıkhane olarak kullanılır. 1960 dan sonra yapıyı Türkiye Deniz İşletmeleri kullanmaya başlamış. 1974 yılında da yapının Kuzey bölümü Deniz Kuvvetlerine verilmişti. 1996 yılına kadar yapının bir kısmını ESHOT ambar ve atölyeleri olarak, bir kısmını da Tansaş Araç Sevk Amirliği olarak kullanmıştır. 1988 yılında T.D.İ. den kiralanan antrepoların bir kısmı İZULAŞ tarafından garaj olarak kullanılmıştı. 1990 lı yıllara gelindiğinde yapıda ki yıpranma çok artmıştı ve viranelik olmuştu. Yapıyı kurtarıcı ilk müdahale 1995 te geldi bu yıl yapının rölöve çizimleri yapıldı. Yapı tam olarak askeri bölgesi hariç 2004 yılında alışveriş merkezi olarak halka açıldı. Böylece İzmir’in simge yapılarından biri olan Fransız gümrüğü eski ihtişamıyla gelecek nesillere aktarılıp hep yaşayacak.
Resim-16: İzmir Gümrüklerinin 1930’ lu yıllardaki Başmüdürlük Hizmet Binası
Resim-17: 1930' lu yıllarda İzmir Gümrükler Başmüdürlüğü tarafından düzenlenen brifing raporundan
Resim 18: Yapının kuzeydeki restore edilmemiş bölümünün son görüntüsü. Kısa süre önce burası askeri bölgeydi ve şimdi restorasyon çalışmaları başlamış ve askeri bölge olmaktan çıkmıştır.
Resim 19: Yapının 1880 de yapılan ilk bölümünün ana kapısı üzerinde kitabe bulunması gereken kısımda şu anda boş mermer levha vardır. Bu kitabe ya yerinden çıkarılmış ya da kazınmıştır. Ana kapı üzerindeki etrafı bitkisel motifle çerçevelenmiş rozet içinde Türkiye Cumhuriyeti Gümrük İşletmelerinin Kısaltılmış monogram şekli görülmektedir.
Resim 20: Yapının karaya bakan yüzünde yapının ihtişamını gösteren kapılar ve pencereler kesme taştan yapılmışlardı. Ana kapının sağında ve solunda bulunan diğer kapılardan birinin son hali. Kapının üzerinde ay yıldız motifi taşa kazınmış, altında Osmanlıca yine taşa kazınmış belki de kapı numarası ve ay yıldız motifinin üstünde padişahın tuğrasının bulunduğu rozet. Fakat şu anda bu tuğra kazınmış olabileceğinden görülememektedir.
Resim 21: Binanın ilk yapılan çelik konstrüksüyon kısmının giriş bölümü.
Resim 22: İlk yapılan antrepoların restorasyondan sonraki görünümleri
Osmanlı döneminden cumhuriyete geçişte, gümrüklerin Umum Müdürlük şeklinde Maliye Vekâleti' ne bağlanmasından sonra, 1.6.1929 tarihli 1499 sayılı ilk "Gümrük Tarifesi Kanunu" 1 Ekim 1929 tarihinde uygulanmaya başlanmasıyla, bugünkü Gümrük Müsteşarlığı'nın önü açılmış oldu.
Daha sonra 29 Aralık 1931 tarihli ve 1909 sayılı kanunla Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti (Gümrük ve Tekel Bakanlığı) kuruldu.
Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti; kaçakçılıkla etkili bir şekilde mücadele edebilmek, uluslararası ticaretin kolaylaştırılması, vergilerin tahsili, dış ticaret kayıtlarının tutulması gibi görevler üstleniyordu.
27 Temmuz 1931 tarihli 1841 sayılı Kanunla, güney sınırlarımızda, yarı askeri bir hüviyet gösteren Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı kuruldu. Bu kumandanlık, daha sonra Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti ’ne bağlandı.
Bu kurumun çalışmalarını düzenlemek amacıyla tarife kanunlarından ayrı olarak yayınlanan ilk Gümrük Kanunu da 2 Mayıs1949 tarihli 5383 sayılı yasadır. Bu yasa, Cumhuriyet döneminin ilk Gümrük Kanunu'dur.
Osmanlı döneminden cumhuriyete geçişte, gümrüklerin Umum Müdürlük şeklinde Maliye Vekâleti' ne bağlanmasından sonra, 1.6.1929 tarihli 1499 sayılı ilk "Gümrük Tarifesi Kanunu" 1 Ekim 1929 tarihinde uygulanmaya başlanmasıyla, bugünkü Gümrük Müsteşarlığı'nın önü açılmış oldu.
Daha sonra 29 Aralık 1931 tarihli ve 1909 sayılı kanunla Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti (Gümrük ve Tekel Bakanlığı) kuruldu.
Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti; kaçakçılıkla etkili bir şekilde mücadele edebilmek, uluslararası ticaretin kolaylaştırılması, vergilerin tahsili, dış ticaret kayıtlarının tutulması gibi görevler üstleniyordu.
27 Temmuz 1931 tarihli 1841 sayılı Kanunla, güney sınırlarımızda, yarı askeri bir hüviyet gösteren Gümrük Muhafaza Umum Kumandanlığı kuruldu. Bu kumandanlık, daha sonra Gümrük ve İnhisarlar Vekâleti ’ne bağlandı.
Bu kurumun çalışmalarını düzenlemek amacıyla tarife kanunlarından ayrı olarak yayınlanan ilk Gümrük Kanunu da 2 Mayıs1949 tarihli 5383 sayılı yasadır. Bu yasa, Cumhuriyet döneminin ilk Gümrük Kanunu'dur.
Kaynak: T.C. Ticaret Bakanlığı - Ege Bölge Müdürlüğü İnternet Sayfası - http://ege.ticaret.gov.tr/kurumsal/izmir-gumrukleri-tarihcesi
İlk Yayın 21 Eylül 2018
Yorumlar
Yorum Gönder