Çağan Irmak yeni filmiyle masal ve animasyon dünyasına göz kırpıyor. Her iki türden pasajlar ile süslediği öyküsü temelde önceki filmlerinde olduğu gibi karakter odaklı. Bu kez öyküsünü her zamankinden daha iyimser bir finale taşımayı tercih etmiş...
Aziz (Çağlar Çorumlu) ve Neşet (Alican Yücesoy) çocuk esirgeme kurumunda büyümüşlerdir. Birisi halk kütüphanesinde, diğeri ise markette çalışmaktadır. Seçil (Sevinç Erbulak) kızı Gizem (Sevval Başpınar) ile kocasının şiddetinden kaçarak yeni bir yaşama başlama gücünü göstermiştir. Nietzsche’nin ünlü ‘beni öldürmeyen şey güçlü kılar’ veya Hemigway’in Silahlara Veda romanında yazdığı ‘kırık yerlerden güçleniriz’ sözlerinin yaşamdaki suretleri gibidirler. Talihsizlikleri onların varoluşlarını, yaşama güçlerini pekiştirmiştir. Aziz’in günlüğüne ‘başına kötü bir şey gelmiş bir olay, öyle bir gün gelir ki, olması gerektiği için olmuş ve daha iyi şeylere neden olmuştur bilemezsin’ diye yazar, İçindeki bu iyimserlik onun yüzündeki sürekli gülümsemenin patronudur.
Filmin ikinci yarısında hikayeyi sürükleyen emekli rejisör İskender (Genco Erkal) ise kendisini varoluşcu bir yalnızlığa mahkum etmiştir. Çevirdiği kovboy, Killing filmlerinin modasının geçmesiyle başlayan başlayan çöküşü, çok sevdiği karısının erken ölümüyle dibe vurmuştur. Artık insan içine karışıp yaşamını sürdürmek yerine, ölümü bekler bir haldedir. Hepsi bir varoş semtinin mütevazi yaşamının içindedir. Küçük bir kızın geçirdiği kafa travması sonrası derin uykuya dalması tüm karakterleri bir araya getirir. Aziz küçük kızı uyandırmak için her gün yatağı başında masal okumaya başlar.
Irmak, öyküsüne masalların naif dünyasını, dramatik anlatımlarda animasyonun etkileyiciliğini eklemiş. Pamuk Prenses göndermesi, görsel olarak Denizler Altında 20.000 Fersah’ın dev ahtapotu, gökten yere süzülen periler, zümrüdüanka kuşu gibi öğeler filmin düşsel ve naif yönüne hizmet ediyor. Bu bölümler filmin melodram havasını kırarak, fantastik bir masal havasına bürünmesine müsaade edecek uzunlukta değil. Öykünün gerçek sularda seyretmesini zedelemiyor. Tümü Aziz’in düşleri olarak tasarlanmış. Masal da uyutmak için değil küçük Gizem’i uyandırmak için anlatılıyor.
Başlangıç bölümlerinin bölük pörçük yapısı, ikinci bölümde Genco Erkal’ın devreye girmesiyle film Yeşilçam geleneklerine uygun bir melodrama kayıyor. Çağan Irmak seyircinin gözlerini yaşartmayı bir kez daha başarıyor. Erkal ve Ulusoy arasındaki hoş uyum ve diyaloglar filmin en neşeli bölümlerini oluşturuyor.
Redd Grubu’nun filme esin kaynağı olan şarkısı ‘Prensesin Uykusuyum’u çaldıkları bölüm öyküye yakışmış. Bir tek neden canlı değil de playback yapmışlar, anlayamadım.
Kaynak: Emin Yeğinboy / izmirizmir.net
Yorumlar
Yorum Gönder