Ana içeriğe atla

Şehrin Bir Köşesine İsmini Verenler | Şehit Fethi Bey


Bu yazıyı 30 Haziran 2010 tarihinde bloga eklemiştik. Günün anlam ve önemi üzerine anılması, bilinmesi gereken bir şahsiyet olduğu için tekrar gündeme getiriyoruz. 

Önünden yüzlerce binlerce kez geçtiğimiz, belki onlarca kez tariflerimizde kullandığımız bazı caddeler, meydanlar, bulvarlar hatta semt isimlerinin nereden geldiğini veya o semte isminin veren şahsın kim olduğunu çok zaman bilmeyiz. 

O kadar çok isim var ki böyle kullandığımız bir kaç tanesini yazsak ne demek istediğimizi anlayacaksınız. Şehit Fethi Bey Bulvarı, Vahap Özaltay Meydanı, Gode Cengiz Parkı, Yzb. Şerafettin Mahallesi, vb... İzmirlilerin çeşitli vesilelerle ismini defalarca andığı fakat çoğunluğun kim olduğunu bilmediği Şehit Fethi Bey, aslında İzmir için sembol isimlerden birisidir. İzmir'de adına bir bulvar, bir lise ve bir ilköğretim okulunun bulunduğu bu onurlu Türk subayının ve askerlerinin yattığı şehitlik bir semte adını verse de, önünden her gün geçen binlerce kişinin dikkatini bile çekmemektedir.

Şehit Fethi Bey, 15 Mayıs 1919 günü İzmir'in Yunan ordusunca işgalinin başlamasıyla, Hasan Tahsin'in ilk kurşununun sertleştirdiği bir ortamda, Sarıkışla'da esir alınan Türk askerleri arasında yer almış, Kordon'da ahalinin (özellikle Rum ahalinin) içinde Yunanlıların tüm zorlamalarına rağmen "Zito Venizelos" diye bağırmayı reddetmesi üzerine 22 süngü darbesi ile şehit edilmiş bir Türk askeridir. ...

İstanbul'da, Sirkeci'den Gülhane Parkı kapısına doğru gidilirken yolun sağa kıvrıldığı dönemeçte yer alan ve 1950'lerde yolun genişletilmesi için yıktırılan Salkımsöğüt Kadiri tekkesinin 19. yüzyıl sonlarındaki şeyhi olan İzzî Efendi'nin oğlu olarak, Üsküdar'daki evlerinde 1877 yılında doğdu. Tam adı Süleyman Fethî'dir. Babası şeyh İzzi efendi ve Oğlu Şehit Albay Süleyman Fethi Bey aslen, Niğde'nin Çamardı kazasındandır. Askeri okula girdi, başarılı bir öğrencilikten sonra 1896 yılında, sınıfının onuncusu olarak Harp Okulu'nu bitirdi. 1899'da kurmay subay oldu. Askerlik göreviyle Hicaz'da bulundu ve isyancılarla çatışmalara katıldı. 

1912'de Harbiye Nezareti'nde Müşavir Yardımcılığına atandı. 1914'te albaylığa yükseltildi. I. Dünya Savaşı'nda da üstün başarılar ve fedakârlıklarından ötürü nişanlar, madalyalar kazandı. Ancak aldığı yaralar yüzünden hastalandı. 1916 yılında tedavi için Almanya'ya Wiesbaden kaplıcalarına gönderildi.

Albay Fethi Bey, tedavisinden sonra Türkiye'ye döndüğünde Mütareke dönemi başlamıştı. Dördüncü Kolordu'nun İzmir Askerlik Şubesi Başkanlığı'na atandı.

"1919 yılının 15 Mayıs'ı; işte o kara gün Yunan ordusu İzmir'i işgal etmişti.

Albay Fethi Bey, hergünkü gibi o sabah da, İzmir'in Karantina denilen semtindeki evinden çıkıp işine gitmek için hazırlanmaktaydı. Eşi Edibe Hanım, düşmanın İzmir'i işgal ettiği böyle bir günde askerlik şubesine gitmemesi, bir süre evinde kalıp durumu gözlemlemesi için rica etmekteydi. Fethi Bey'in, eşi Edibe Hanım'a cevabı kısa olmuştu:

— Ben askerim! İşime böyle bir günde gitmezsem, başka ne zaman gideceğim!

Fethi Bey evinden çıktı. Görevi başına gitti. Masasına daha yeni oturmuştu ki, başlarında iki Yunan subayı bulunan erler içeri girdi. Yunanlı subaylardan biri Fethi Bey'e, esir olduğunu söyledi. Fethi Bey, İzmir işgal edildiğine, savaş da olmadığına göre, esir olamayacağını söyledi. Ama Yunanlı subaylara söz anlatmanın olanağı yoktu Fethi Bey'i zorla odasından çıkardılar. Silahlı Yunan erleri arasından yürüterek Kordon denilen rıhtım yolundan geçirdiler; Pasaport denilen yere getirdiler. Pasaport'un rıhtım boyunda esir diye getirdikleri başka Türk subaylarını da tek sıra olarak yan yana dizmişlerdi. Fethi Bey'i bu sıranın başına koydular. Efzun denilen özel kılıkta giyimli Yunanlı erler de rıhtım boyuna dizilmişlerdi. Yunan savaş gemileri limandaydı. Kıyıya asker çıkaran Yunan gemileri rıhtıma yanaşmıştı.

İşgalden sevinç duyan yerli Rumlar alanı doldurmuş, bayram havası yaşıyorlardı. Kimi Rumlar da yapıların damlarına, çatılarına çıkmışlardı. Balkonları, terasları doldurmuşlardı. Sevinç çığlıkları atıyorlardı.

Bir Yunan subayı, yanında bir Efzun eriyle, tek sıra dizilmiş olan Türk subaylarından biri önünde duruyor, onlara kollarını yana kaldırtıp indirterek "Zito Venizelos!" yani "Yaşasın Venizelos!" diye bağırmalarını söylüyordu.

Venizelos, o zamanki Yunanistan'ın başbakanıydı. "Zito Venizelos!" diye bağırttıktan sonra Türk subaylarına bir de kollarını yana kaldırtıp indirtmesinin hiçbir anlamı yoktu elbet. Ama aşağılamak, küçültmek için Türk subaylarına böyle yaptırıyorlardı. "Zito Venizelos!" diye bağırtan Yunan subayının yanındaki Efzun erinin elinde süngü takılmış tüfek vardı. Söylenileni yapmayan, karşı gelen Türk subayı olursa Efzun eri onu süngüleyecekti.

Yunan subayının karşısına geldiği her Türk subayı, kollarını yana kaldırıp indirerek "Zito Venizelos!" dedikçe, yapıların damlarındaki, çatılarındaki, evlerin balkonlarındaki Rumlar, alanı dolduranlar alay ederek kahkahalar savuruyorlardı.

"Zito Venizelos!" diye bağırtılan bu Türk subayları, sonradan bir yolunu bulup Anadolu içlerine geçecek, işgalci Yunan ordusuyla çarpışacak ve bu üzünçlü anının acısını onlardan çıkaracaktı. Ama şimdi "Zito Venizelos!" diye bağırmak zorundaydılar. Çünkü karşılarında, süngüsünün ucunu göğüslerine dayamış Efzun eri duruyordu. Her "Zito Venizelos!" diye bağıran Türk subayının düşmana olan hıncı daha da bileniyordu.

Yunan subayı sırayla gele gele Albay Fethi Bey'in karşısına gelmişti. Fethi Bey, Yunan subayının dediğini yapmıyordu. Ne kollarını yana kaldırıp indiriyor, ne de "Zito Venizelos!" diye bağırıyordu. Bakışlarını karşısındaki Yunan subayına dikmiş, ateş saçan gözlerini kırpmadan dimdik bakıyordu. Yunan subayı buyruğunu birkaç kez yineledi. Fethi Bey'e "Zito Venizelos!" dedirtmek için birkaç kez boşuna bağırdı. Fethi Bey sanki onu duymuyordu, kayadan bir yontu gibi dimdikti.

Yunan subayı ummadığı bu direniş karşısında öyle kızmıştı ki, o kızgınlıkla birden elini uzatıp, Fethi Bey'in omuzlarındaki albaylık apoletlerini sökmek istedi. Fethi Bey, Yunan subayının elini şiddetle iterek,

— Onları sen takmadın ki sen sökesin! diye bağırdı.

Yunan subayı, Zito Venizelos, demesi için son bikez daha Fethi Bey'e bağırdı. Fethi Bey oralı değildi. Yunan subayı, yanındaki Yunan erine komut verdi. Efzun eri, Fethi Bey'in göğsüne dayalı süngüsünü hızla itti. Süngü albayın göğsüne saplanmıştı. Süngünün açtığı yaradan kan fışkırıyordu. Ama albay Fethi Bey'in yüz kaslarında en küçük bir kıpırtı, bir acı belirtisi yoktu. Yine öylece dimdik duruyordu. Efzun eri, Türk albayını süngülerken, alanı doldurmuş ve damlarda, çatılarda, balkonlarda, pencerelerde toplanmış Rumlar'ın çığlıkları göklere yükseliyordu.

Efzun eri, kanlı süngüsünü Albay'ın göğsünden çekti. Yunan subayıyla birlikte, sırada bir sonraki Türk subayının karşısına geçti. Sıradaki her Türk subayına, Yunan subayı isteğini yaptırttı. Sıradaki Türk subayları bitince, Yunan subayıyla Efzun eri yeniden sıranın üst başına geçtiler. Sırayla gele gele yine albay Fethi Bey'in karşısına geldiler. Yunan subayının sözlerini İzmirli bir Rum, Türkçe'ye çevirdi:
— Kollarını yana açıp indirirken Zito Venizelos, diye bağıracaksın!
Fethi Bey'de yine ne ses, ne bir kıpırtı vardı. Yunan subayı bikez daha yanındaki Efzun erine komut verdi. Efzun eri, ikinci kez Fethi Bey'i süngüledi. Fışkıran kanlardan Fethi Bey'in giysisi kan içinde kalmıştı. Yerli Rumlar'ın bağrışmalarından, haykırışmalarından yer-gök inliyordu.
Yunan subayı ve elinde kanlı süngüsüyle Efzun eri. Fethi Bey'den sonraki Türk subayının karşısına gittiler. Bikez daha bütün sırayı dolaşıp Türk subaylarına istediklerini yaptırdılar. Gele gele üçüncü kez Albay Fethi Bey'in karşısına gelmişlerdi. Ama bu kez, alanı dolduranların bağrışmaları, sövgü haykırışmaları, kahkahaları, homurtuları, uğultuları birdenbire kesilmişti. Onca kalabalık sanki birden donup kalmıştı. Kimseden ses soluk çıkmıyordu. Ordaki binlerce Rum merak içindeydi: Türk albayı üçüncü kez de direnecek mi, yoksa ölüm korkusuyla "Zito Venizelos!" diye bağıracak mıydı? Sonunda süngü zoruyla Türk albayı amana gelecek miydi? Kimseden çıt çıkmıyordu. Görünmez bir taş kesilmiş o sessizlik içinde Yunan subayının sözleri ve bir yerli Rum'un çevirisi alanın her yanından duyuluyordu:

— Kollarını kaldırıp indirirken Zito Venizelos diye bağıracaksın!

İki kama ucu gibi parlayan gözlerini Yunan subayına dikmiş olan Fethi Bey'in dudakları bile kıpırdamıyordu. Üçüncü kez süngülenmeyi göze almış, yine direnmişti. Yunan subayının buyruğuyla Efzun eri, Fethi Bey'i üçüncü kez süngüledi; bu kez süngüsünü daha hınçlı, daha hızlı dürtmüştü. Fethi Bey'den yine ses çıkmadı, ama alanı dolduran insanlardan birden bir uğultu yükseldi; şaşkınlık mırıltılarının oluşturduğu bir uğultuydu.

Tam yirmiiki kez... Evet, yirmiiki kez Yunan subayı, albay Fethi Bey'in karşısına dikilip, O'nu "Zito Venizelos!"diye bağırtmaya zorladı. Hayır! Fethi Bey sesini bile çıkarmadı. Yirmiiki kez süngülendi. Süngülenirken gözünü bile kırpmıyordu. Yalnız her süngülenişinde daha çok kan yitirdiği için yüzü daha çok soluyor, ak donuk bir renk alıyordu. Yaralarından akan kanlar, ayaklarının dibinde gölleniyordu. Süngüleye süngüleye bile Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey'e "Zito Venizelos!" dedirtemediler. Ama yaralarından çok kan yitiren Türk albayının gücü gittikçe azalmaktaydı. Ayakta zor durabildiği belliydi. Yirmiiki yarasından kan akarken, yine de düşmanının karşısında dimdik durabilmek için insanüstü bir çabayla son gücünü harcıyordu. Kanı çekilen yüzü, dudakları aka kesmişti. Yunan subayı yirmiikinci kez haykırdı. Yerli Rum, O'nun sözlerini yine çevirdi:

— Zito Venizelos, diye bağıracaksın!

Hayır, Fethi Bey yine bağırmadı. Efzun eri, subayının buyruğuyla Fethi Bey'i yirmiikinci kez süngüledi. Artık ayakta durmaya direnci kalmamıştı, Fethi Bey ayaklarının dibinde göllenmiş kanının üstüne düştü, oraya yığıldı.

Eşi Edibe Hanım, yakınları, İzmir'i işgal eden Yunan birliği komutanından, Albay Fethi Bey'i kendilerine vermelerini istediler. Ama Yunan komutanı, yaralı Türk albayını vermedi. Fethi Bey'in yakın dostu Ali Şefik Bey, İzmir'deki Fransız Başkonsolosluğuma başvurdu. Ancak Fransız Başkonsolosu'nun yardım ve aracılığıyla Fethi Bey Yunanlıların elinden alınabildi.

Ölmek üzere olan Fethi Bey hastaneye yatırıldı. Bütün gece başucunda bir Türk hemşiresi bekledi.
1919 yılının 15 Mayısını 16 Mayıs'a bağlayan gece, sabaha karşı, Fethi Bey,

— Makamımı görüyorum! diye inledi.

Bu, O'nun son sözü oldu.

Şehit Üsküdarlı Albay Süleyman Fethi Bey'in na'şı, dostu Ali Şefik Bey'in Küçük Fettan Sokağı'ndaki evine getirildi. Evde büyük bir masanın üstüne konuldu. Kadınlı erkekli ev insanları, sabaha dek, Şehit Albay'ın başında saygı nöbeti tuttular. Ertesi gün Şehit Albay Fethi Bey için çok büyük bir cenaze töreni düzenlendi; öyle ki bütün Türk İzmir halkı ayağa kalkmıştı, yer yerinden oynadı. İşgalciler bile bu coşkulu saygı gösterisini önleyememişti.


Fethi Bey, İzmir'deki Mevlevi tekkesinin mezarlığına gömüldü. Süngü yaralarıyla delik deşik olmuş kanlı albaylık giysisi de sonradan askeri müzeye verildi.

Fethi Bey'e çok yalın bir mezar yapıldı. Mezar taşına kabartma bir kılıç ve bir kalpak resmi yontuldu; kılıç altın yaldızla yaldızlandı.

Üsküdarlı Kurmay Albay Süleyman Fethi Bey'in ancak destan kahramanlarına yaraşır bir yiğitlikle direnmesi yüzünden şehit edilişi, dost düşman herkeste büyük bir saygı uyandırmıştır. O'nun ölümü göze alarak yiğitçe direnişi karşısında düşmanları bile saygı duymuşlardır. İzmir'e, resmi ya da özel bir nedenle gelen yabancı askerler, eski komutanlar bugün bile Albay Fethi Bey'in mezarını ziyaret eder, O'nun büyük yurtseverliği karşısında saygıyla eğilirler."




Narlıdere Şehitliği 
Toplam 19 mezar bulunan Narlıdere şehitliği'ne, ilk olarak 1. Dünya Savaşı sırasında İngiliz Deniz Topçusu tarafından iki kez topa tutulan Sancakkale'de ilk saldırıda şehit olan 6 subay ve er gömülmüştür.

Şehitlikte ayrıca, 15 Mayıs 1919'da İzmir'in işgali sırasında, Yunan kuvveti ve yerli Rumlar tarafından şehit edilen. 17. Kolordu Asker Alma Heyeti Başkanı ve Garnizon komutanı Albay Süleyman Fethi Bey ve 8 asker ile çeşitli zamanlarda şehit olan 4 görev şehidinin mezarı bulunmaktadır.

Şehit Fethi Bey Caddesi 

Konak'ta bulunan Prinç Center önünden başlayıp Pasaport'a kadar devam eden ve üzerinde yüzlerce işhanı, dükkanın bulunduğu caddedir. Bu caddeyi Fevzi Paşa Bulvarı, Mimar Kemalettin Bulvarı, Gazi Bulvarı, Vali Kazım Dirik Caddesi, Akdeniz Caddesi diklemesine keser. Cumhuriyet Meydanı'nda sona eren caddenin bir köşesinde Mövenpick Hotel bulunur. Cadde üzerinde Bornova ve Buca yönüne giden otobüslerin ilk durakları bulunur. 

* Albay Fethi Bey (Üsküdarlı Fethi Bey veya Şehit Fethi Bey şeklinde de anılır; Şehit Fethi Bey lakabının Tayyareci Fethi Bey için de kullanıldığı unutulmamalıdır.) 

Kaynak:  1 Narlıdere Belediyesi İnternet Sitesi 
                 2 Wikipedia
                 3 Suat Akgül Arşivi 

İlk Yayınlanma : 30 Haziran 2010

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...

İzmir’in Tarihine Bir Adım Daha Yakın

Fisun Yalçınkaya, İzmir Agorasını Kazı Başkanı ile birlikte gezip Milliyet Gazetesi'nde yayınladı. Bugünkü gazetelerde yer alan haberi sizlerle paylaşıyoruz. Belki bu vesile ile her gün önünden geçtiğiniz antik kenti bir kez gezmek istersiniz. Buyrun haberi olduğu gibi alıntılıyoruz... Gladyatörlerden, gemilere Roma günlük hayatına ışık tutan graffitileri, hamamı, kent alanıyla geniş ve zengin bir antik kent olan ve Total Oil Türkiye’nin desteklediği Smyrna’yı Kazı Başkanı DEÜ arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy’la birlikte gezdik ve çalışmalardaki yenilikleri dinledik...