1972'de İzmir'in Karşıyaka'sında dünyaya gelen Özgür Çocuk Yiğit Özşener, Y.T.Ü. Elektronik Mühendisliği’ni kazanınca İstanbul’a gitmiş. Askerliğini Kuleli Askeri Lisesi’nde İngilizce öğretmeni olarak yapmış. Uzun zamandır Şahika Tekand’ın "Stüdyo"sunun oyuncularından biri... Şimdiye dek "Oyuncu" ve "Gergedanlaşma"nın yanı sıra Harold Pinter’ın "Git-Gel Dolabı" adlı oyununda rol almış. Aslında onu Hazır Kart reklamından önce de Turk.net’in "Senin yerin burası" sloganlı David Finchervari reklamında izlemiştik. Şimdilerde ise Türk izleyicileri ekran başına toplayan Ezel dizisinin Cengiz'i olarak izliyoruz...
Yiğit Özşener, Yıldız Teknik Üniversitesi Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği’nden 1996 yılında mezun oldu. 1997- 1999 yılları arasında Koç Üniversitesi’nde İşletme master'ı yaptı. 1994 yılında Studio Oyuncuları Topluluğu’nda eğitim almaya başladı ve 2001 yılına kadar aynı yerde çeşitli oyunlarda yer aldı. 1995'te Şahika Tekand’ın yazıp yönettiği “Gergadanlaşma” ile profesyonel olarak oyunculuğa başladı. Bu oyunla, Bulgaristan ve Makedonya’da gerçekleştirilen festivallere katıldı. Ardından sırasıyla Harold Pinter’in yazdığı “Gitgel Dolap”, Şahika Tekand’ın yazıp yönettiği “Oyuncu” gibi oyunlarda yer aldı. 2000 yılında Delphi’de gerçekleştirilen 10. Antik Oyunlar Festivali’nde, Thedoros Terzopoulos’un yönettiği “Herakles” üçlemesinde oynadı. 2001 yılında Studio Oyuncuları'nın “Gergedanlaşma” oyununda tekrar yer aldı. 2006 yılı Dünya Tiyatro Olimpiyatları bünyesinde Türk-Yunan ortak yapımı Thedoros Terzopoulos yönetiminde Persler projesinde oyunculuk yaptı. 2008-2009 sezonunda Kerem Kurdoğlu'nun Kafka'nin "Dava"sindan yola çikarak yazdığı "İstanbul'da Bir Dava" adlı oyunda oynadı. 2009 yılında tekrar Studio Oyuncuları ile çalışmaya başladı ve Şahika Tekand'ın yazıp yönettiği Evridike'nin Çığlığı'nda oyunculuk yaptı. Tiyatro dışında sinema ve TV filmleri ve dizilerinde oynadı. Halen Atv'de yayınlanmakta olan Ezel adlı dizide oynamaktadır. Çasod üyesi olan sanatçı, ayın zamanda seslendirme yapmaktadır. İngilizce ve Fransızca bilmektedir.
Sanatçı ile 23 Mayıs 2010 tarihinde Hürriyet Gazetesi tarafından yapılan röportaj;
Temiz suratlı bir adamsınız. Neden size kötü adam rolleri veriliyor?
- Her zaman “kim acaba bana kötü adam rolü verir” diye düşünürdüm. Çünkü benim fotoğrafıma bakan değil ancak beni tanıyan biri bana kötü adam rolü verir. Ama sonrasında çok boyutlu karakter rolleri gelmeye başladı. Bu da hoşuma gitti. Kısaca şimdiye kadar seyircinin tarafında olacağı değil, anlamak için çaba harcayacağı karakterleri canlandırdım.
Hayranlarınız oynadığınız sahneleri an be an internet sitelerinde yorumluyor...
- Bu sokakta da başıma geliyor. “Şu sahnede ne kadar iyiydin” diyorlar. Benimle dizideki belli sahneler üzerine sohbet ediyorlar.
Siz basından uzak duruyorsunuz. Bunun nedeni rolün inandırıcılığını kaybettirmemek mi?
- Evet böyle bir nedeni var. Bir de işim oldukça insanlarla paylaşmak istiyorum.
Ezel farklı ve riskli bir senaryoya sahip. İlk okuduğunuzda bu iş tutar dediniz mi?
- İlk bölümleri okurken işi çok sevdik ama endişeliydik. Çünkü seyircilerin kafasında bazı klişeler var. Bizim dizide o kadar çok flashback (hikayenin başına dönüş) vardı ki. Bunlar seyirciyi sıkılabilir mi, acaba kendi kendimize gelin güvey mi oluyoruz” diyorduk. Gördük ki izleyenlerin böyle bir şeye ihtiyacı varmış.
Cengiz karakteriyle benzer yönleriniz var mı? Yolda onun gibi yürüyormuşsunuz...
- Cengiz’i yanımda taşımıyorum. Onun yaptığı birçok şeyi de hiç yapmadım. Açıkçası bu karakter senaryoda ne kadar varsa bende de o kadar var.
Cengiz istenmese dahi sevdiği kadının peşini bırakmıyor. Siz olsanız nasıl davranırsınız?
- Çok sevsem peşinden giderim. Ayrıca bunu kadınla sınırlandırmamalı. Sevdiğiniz her şey için geçerli.
Biraz saplantılı bir durum değil mi?
- Sevmek zaten içinde saplantıyı barındırmıyor mu?
O zaman dizideki gibi imkansız aşklara inanıyorsunuz?
- Dizilerde senaryo var. Ama sen bundan yarım saat sonra hayatında ne olacağını ve kendi senaryonu bilmiyorsun.
Malum Kenan İmirzalıoğlu çok uzun boylu. Onun yanında oynamaya tereddüt etmediniz mi?
- Neden tereddüt edeyim. Üstüme düşer diye mi? (Gülüyor). Ben oyunuma bakıyorum. Yoksa pigme gibi mi duruyorum?
Sizi internet forumlarında Jude Law’a benzetiyorlar...
- Dünyaca ünlü bir oyuncuya benzetilmek güzel. Ama ben kendimi benzetmiyorum. Öyle bir çabam da yok. Bu popüler kültürün getirdiği bir iltifat.
Hiç sadece yakışıklı olduğunuz için rol kaptığınızı düşündünüz mü?
- Çirkin değilim biliyorum ama rollerin bana verilmesi işimi nasıl yaptığımla ilgili. Ayrıca yakışıklıyım diye rol teklif etseler bu da kötü bir şey olmaz, harika bir şey olur.
Biraz kapalı kutuymuşsunuz. Arkadaşlarınız bile sevgililerinizi bilmezmiş.
- Özel hayatımla gündeme gelmek isteyen biri değilim. Ama konumuz aşksa her şeye aşık olabiliyorum.
Nasıl yani?
- Mesela parktan geçerken çiçek açan ağaçlara bakakalıyorum. Karşımdakinin bir hareketine veya gülümsemesine takılıyorum. Bunlar algılarımın açık olmasıyla alakalı.
Biraz cimriymişsiniz. Çok para harcamayıp mülk alıyormuşsunuz. Doğru mu?
- Cimri değil eli açık biriyim. Ama benim düsturum tasarruf etmek. Gereksiz para harcamam.
Arabanızı bile iki sene önce almışsınız.
- Evet yürümeyi çok seviyorum. Çünkü çok iyi düşünüyorum. Rahatlatıcı bir şey. İstanbul da yürüyerek gezilecek bir şehir. Sana da tavsiye ederim.
Bütün bunlara bakınca biraz arızalı ve ilginç bir tip gibi duruyorsunuz.
- Bunu iltifat olarak alıyorum. Bence sağlıklı bir durum var. Anlık hareketleri seviyorum.
İki sene önce yazın arkadaşımın teknesiyle İzmir’den yola çıktık. Harika bir seyahat yaptık. Ama Çeşme’yle Sakız Adası arasında direğimiz kırıldı. Neyse ki sakin bir şekilde güvenli olarak kıyıya yanaştık. O anda bu işi öğrenmeye karar verdim. Bütün yelken kulüplerinden bilgi aldım ve eğitim almaya başladım. Bu yaz kaptanlık belgesi alacağım. Deniz beni daha sakin ve huzurlu bir adam yaptı.
Ben sıkıcı bir adam değilim. Aksine eğlenmeyi çok seviyorum. Fakat biraz zor bir adamım. Hasta diye düşünmeyin ama ruh durumum sürekli değişebiliyor. Örneğin hava o gün kötüyse ruh halim de kötü oluyor. Yanımdakine o günü zehir edebiliyorum.
- Her zaman “kim acaba bana kötü adam rolü verir” diye düşünürdüm. Çünkü benim fotoğrafıma bakan değil ancak beni tanıyan biri bana kötü adam rolü verir. Ama sonrasında çok boyutlu karakter rolleri gelmeye başladı. Bu da hoşuma gitti. Kısaca şimdiye kadar seyircinin tarafında olacağı değil, anlamak için çaba harcayacağı karakterleri canlandırdım.
Hayranlarınız oynadığınız sahneleri an be an internet sitelerinde yorumluyor...
- Bu sokakta da başıma geliyor. “Şu sahnede ne kadar iyiydin” diyorlar. Benimle dizideki belli sahneler üzerine sohbet ediyorlar.
Siz basından uzak duruyorsunuz. Bunun nedeni rolün inandırıcılığını kaybettirmemek mi?
- Evet böyle bir nedeni var. Bir de işim oldukça insanlarla paylaşmak istiyorum.
Ezel farklı ve riskli bir senaryoya sahip. İlk okuduğunuzda bu iş tutar dediniz mi?
- İlk bölümleri okurken işi çok sevdik ama endişeliydik. Çünkü seyircilerin kafasında bazı klişeler var. Bizim dizide o kadar çok flashback (hikayenin başına dönüş) vardı ki. Bunlar seyirciyi sıkılabilir mi, acaba kendi kendimize gelin güvey mi oluyoruz” diyorduk. Gördük ki izleyenlerin böyle bir şeye ihtiyacı varmış.
Cengiz karakteriyle benzer yönleriniz var mı? Yolda onun gibi yürüyormuşsunuz...
- Cengiz’i yanımda taşımıyorum. Onun yaptığı birçok şeyi de hiç yapmadım. Açıkçası bu karakter senaryoda ne kadar varsa bende de o kadar var.
Cengiz istenmese dahi sevdiği kadının peşini bırakmıyor. Siz olsanız nasıl davranırsınız?
- Çok sevsem peşinden giderim. Ayrıca bunu kadınla sınırlandırmamalı. Sevdiğiniz her şey için geçerli.
Biraz saplantılı bir durum değil mi?
- Sevmek zaten içinde saplantıyı barındırmıyor mu?
O zaman dizideki gibi imkansız aşklara inanıyorsunuz?
- Dizilerde senaryo var. Ama sen bundan yarım saat sonra hayatında ne olacağını ve kendi senaryonu bilmiyorsun.
Malum Kenan İmirzalıoğlu çok uzun boylu. Onun yanında oynamaya tereddüt etmediniz mi?
- Neden tereddüt edeyim. Üstüme düşer diye mi? (Gülüyor). Ben oyunuma bakıyorum. Yoksa pigme gibi mi duruyorum?
Sizi internet forumlarında Jude Law’a benzetiyorlar...
- Dünyaca ünlü bir oyuncuya benzetilmek güzel. Ama ben kendimi benzetmiyorum. Öyle bir çabam da yok. Bu popüler kültürün getirdiği bir iltifat.
Hiç sadece yakışıklı olduğunuz için rol kaptığınızı düşündünüz mü?
- Çirkin değilim biliyorum ama rollerin bana verilmesi işimi nasıl yaptığımla ilgili. Ayrıca yakışıklıyım diye rol teklif etseler bu da kötü bir şey olmaz, harika bir şey olur.
Biraz kapalı kutuymuşsunuz. Arkadaşlarınız bile sevgililerinizi bilmezmiş.
- Özel hayatımla gündeme gelmek isteyen biri değilim. Ama konumuz aşksa her şeye aşık olabiliyorum.
Nasıl yani?
- Mesela parktan geçerken çiçek açan ağaçlara bakakalıyorum. Karşımdakinin bir hareketine veya gülümsemesine takılıyorum. Bunlar algılarımın açık olmasıyla alakalı.
Biraz cimriymişsiniz. Çok para harcamayıp mülk alıyormuşsunuz. Doğru mu?
- Cimri değil eli açık biriyim. Ama benim düsturum tasarruf etmek. Gereksiz para harcamam.
Arabanızı bile iki sene önce almışsınız.
- Evet yürümeyi çok seviyorum. Çünkü çok iyi düşünüyorum. Rahatlatıcı bir şey. İstanbul da yürüyerek gezilecek bir şehir. Sana da tavsiye ederim.
Bütün bunlara bakınca biraz arızalı ve ilginç bir tip gibi duruyorsunuz.
- Bunu iltifat olarak alıyorum. Bence sağlıklı bir durum var. Anlık hareketleri seviyorum.
İki sene önce yazın arkadaşımın teknesiyle İzmir’den yola çıktık. Harika bir seyahat yaptık. Ama Çeşme’yle Sakız Adası arasında direğimiz kırıldı. Neyse ki sakin bir şekilde güvenli olarak kıyıya yanaştık. O anda bu işi öğrenmeye karar verdim. Bütün yelken kulüplerinden bilgi aldım ve eğitim almaya başladım. Bu yaz kaptanlık belgesi alacağım. Deniz beni daha sakin ve huzurlu bir adam yaptı.
Ben sıkıcı bir adam değilim. Aksine eğlenmeyi çok seviyorum. Fakat biraz zor bir adamım. Hasta diye düşünmeyin ama ruh durumum sürekli değişebiliyor. Örneğin hava o gün kötüyse ruh halim de kötü oluyor. Yanımdakine o günü zehir edebiliyorum.
Yorumlar
Yorum Gönder