Ana içeriğe atla

500 Yıllık Abide



Televole kültürünün etkisiyle Türkiye'nin Bodrum'dan sonra en çok sosyete çeken yazlık ilçesi olan Çeşme, eskiden İzmirlilerin arka bahçesi iken artık İstanbul başta olmak üzere tüm Türkiye'nin arka bahçesi konumunda. 

Ama tabii bu popülerlik, beach-clublar, yazlıklar, gece mekanları, gece yarısı mekanları, oteller, butik hizmet veren her türlü işletme, Alaçatı, gibi değişik alanlarda... 

Peki Çeşme Festivali'ni hatırlayan var mı? 
Ya festivale ev sahipliği yapan Çeşme Kalesi? 

Haydi buyrun biraz hakkını verelim Çeşme'nin...

Güvenlik Amacıyla Yapıldı Müze Oldu


Çeşme Kalesi, 505 yıllık tarihine meydan okuyan sağlamlığı, mimari yapısı ve medeniyetlerin izlerini taşıyan müzesi ile Çeşme’nin mutlaka görülmesi gereken değerlerinden biri.



Batı Anadolu’daki deniz kıyıları, denizlerin Türk hakimiyetinde olmadığı 11 ile 16’ncı yüzyıllarda güvenli değildi. Özellikle kalesi olmadığı için E
ge’deki korsanların ani saldırılarına açık olan bölgeler hiçbir zaman iskan edilmemişti. Bu nedenle bilinen şehir ve kasabalar, kıyıdan belirli bir mesafe içeride yer alıyordu. Urla, Seferihisar ve Sığacık gibi Çeşme de kıyıdan üç kilometre kadar içeride, bir saatlik yürüyüş mesafesinde bulunuyordu.

Düşman saldırısına uğrayabilecek önemli bir faal liman olması ve limanda koruyucu herhangi bir savunma tesisi bulunmaması Çeşme’yi Venedik saldırısına uğrayan bölgeler arasına dahil etmişti. Ve Çeşme Limanı, 1472’de Venedik Donanması’nın saldırına uğradı. Sakız Adası ile önemli bir kapı olan geçite yönelen saldırı, Çeşme’nin o dönemde artık Batı Anadolu’daki önemli limanlardan birisi olduğunun kanıtıydı. Öyle ki bu saldırıdan sonra herhangi bir tedbir alınmamasına rağmen Çeşme’deki ticaret etkilenmedi.

İkinci Bayezıt döneminde, Venedik ile 1499 yılında başlayan savaşta Osmanlı Devleti Adriyatik kıyılarında önemli başarılar kazanırken, Venedik buna Çeşme’ye ikinci kez saldırarak (1501) cevap verdi.

Çeşme gibi önemli bir ticaret kapısının sık sık düşman saldırısına uğraması Türk devlet adamlarını savunma için çare aramaya itti. Sonunda kalenin yapımı için çalışmalar başladı. Osmanlı Padişahı II. Bayezıt tarafından, Aydın Valisi Mir Haydar aracılığıyla, Mimar Ahmet oğlu Mehmet’e yaptırılan kale, 1508 ile 1509 arasında tamamlandı.

Evliya Çelebi, Seyahatnamesi’nde Anlattı


16’ncı yüzyıl başlarında Piri Reis’in haritasına işaretlenen kaleyi 1671’de gören Evliya Çelebi, ünlü eseri Seyahatname’de şöyle anlatmıştı:

Deniz kıyısında bir alçak kaya üzere; batı tarafı deniz, doğu tarafı bayırlı sahra ve dağdır… Kale içindeki hanelerin hepsi batı tarafından Sakız Adası’na doğru denize nazır elli adet toprak örtülü evlerdir. Dizdarı ve 185 neferi hep bunda otururlar. Kalesi dörtgen şekilli, taş yapılı Hoşa-bad kalesidir. Bu kale doğudan batı tarafına uzunlamasına olub boyu yokuş aşağı hendek kenarınca iki yüz adımdır ve genişliği yüz elli adımdır. Bu hesap üzere kale çepeçevre yedi yüz adımdır. Üç tarafı derin hendektir. Lakin batı tarafı kayalarını deniz dövdüğünden hendeği yoktur. Kıbleye (güneye) bakan varoşa açılır sağlam demir kapası vardır. Hendek üzerinde zenberekli asma köprü ile geçilir köprü vardır. Bu kapu tarafı iki kat kale divandır. İç kalenin batıya nazır bir demir kapusu var ki, üzerinde tarihi yazılı olan kapudur. Bu kapudan içeri bir kat demir kapu daha vardır. İç kale böylece iki kat kapu olmuş olur. Bu iki kapunun üstünde Sultan İkinci Bayezıd’ın üst kat camii var.”

Evliya Çelebi’nin tarifi gerçeği yansıtmaktadır. Dr. İ.Aydın Yüksel de kaleyi, 127 X 82 – 86 metre boyutlarında bulmuştu. Dar cephelerden tepe yönü daha kısadır. Evliya Çelebi’nin yeni yapıldığından söz ettiği iki yuvarlak burç, halen kalenin en alt bölümünü teşkil etmektedir. İç kale iki ana bölüm olup, ikinci bölme muhtemelen ikamet sahası idi. İlk saha ise, askeri kısım kabul edilir.

Kaleden Müzeye


Denize sıfır olarak inşa edilen ancak zaman içerisinde deniz doldurulduğu için şu anda önünde bir yol bulunan kale, yüzyıllar öncesinde değil de sanki dün yapılmış gibi sağlam. Kalenin güney cephesinde bulunan giriş kapısı, Osmanlı mimarisinin bütün özelliklerini taşıyor. Bu kapının yanı sıra iç kaleye geçilen iki kapı daha var. 1770 Osmanlı-Rus Savaşı’nda oldukça yıpranıp onarılan, Kırım Savaşı’ndan sonra ise askeri bir özelliği kalmayan kale bugün Çeşme Arkeoloji Müzesi’ne ev sahipliği yapıyor.


Müze, ilk kez 1965 yılında İstanbul Topkapı Müzesi’nden getirilen silahlarla; silah müzesi olarak ziyarete açılmıştı. 1984 yılına kadar bu şekilde hizmet veren müzedeki silahlar, salondaki aşırı nemden dolayı oksitlenerek bozulmaya başladığından, İzmir Arkeoloji Müzesi’ne ve Ödemiş Müzesi’ne devredilmişti. Aynı teşhir salonu, 1964 yılından beri devam eden Ildırı (Erythrai) antik şehrindeki kurtarma kazılarından elde edilen eserlerin sergilenmesi amacıyla kullanılıyor. Bu bölümde pişmiş topraktan yapılmış olan tanrı ve tanrıça heykelleri, büstler, mermer heykeller, gümüş ve bronz sikkeler, altın varak, amphoralar gibi eserler sergileniyor.

Barbaros Kulesi Sergi Salonu’nda ise Çeşme’nin Arkaik, Klasik, Helenistik Roma ve Doğu Roma dönemlerine ait, çoğunlukla pişmiş topraktan yapılmış; kap, kandil, heykelcik gibi arkeolojik objeler sergileniyor.

Osmanlı-Rus Savaşı Sergi Salonu’nda ise; söz konusu deniz savaşına ait haritalar, savaşı anlatan kitaplar, afişler, bayraklar, madalyalar, sikkeler, batık Rus Amiral Gemisi’nde bulunan kılıç, manken askerler gibi o devre ait objeler sergileniyor. Kalenin dışında ise Osmanlı’ya ait toplar bulunuyor.

Daha çok Erythrai, Çeşme ilçe merkezi Alaçatı ve Kalemburnu ve Çeşme Körfezi’nden çıkan 320’si arkeolojik, 126’sı etnografik eser ile 31’i sikke, toplam 477 adet eserin sergilendiği müzedeki en önemli eserler; 6 Temmuz 1770 tarihinde Çeşme Körfezinde yapılan Osmanlı - Rus Savaşı sırasında batan gemi ve kadırgalardan çıkan sualtı arkeoloji eseriyle, Rusya Federasyonu ndan getirilen bu olaya ait belgelerdir.


Uluslararası Çeşme Müzik Yarışması ve Çeşme Festivali’ne ev sahipliği yapan kale, bu dönemde müzik ve tarihi buluşturuyor. Çeşme’ye denizden gelindiğinde ilk görülen yapılardan biri olan Çeşme Kalesi’nin her köşesinde bambaşka güzellikte kareler gizli. En tepesine çıkıldığında ilçeyi panoramik bir şekilde seyretme imkanı sunan kale, Çeşme gezisinde mutlaka ilk duraklardan biri olmalı.

Pazartesi hariç haftanın 6 günü saat 08.30-12.00 ile 13.00-17.00 saatleri arasında ziyaret edilebiliyor. Müze, Adnan Menderes Havalimanı’na 80, İzmir’e 72, Ilıca’ya 7, Alaçatı’ya 10 kilometre mesafede.

Fotoğraflar: Onur Şan
Kaynak: İzmir Kültür ve Turizm Dergisi http://www.izmirdergisi.com/site/index.php?option=com_content&view=article&id=188%3Aceme-kalesi&catid=202%3Asay-22&Itemid=822&lang=tr

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...

İzmir’in Tarihine Bir Adım Daha Yakın

Fisun Yalçınkaya, İzmir Agorasını Kazı Başkanı ile birlikte gezip Milliyet Gazetesi'nde yayınladı. Bugünkü gazetelerde yer alan haberi sizlerle paylaşıyoruz. Belki bu vesile ile her gün önünden geçtiğiniz antik kenti bir kez gezmek istersiniz. Buyrun haberi olduğu gibi alıntılıyoruz... Gladyatörlerden, gemilere Roma günlük hayatına ışık tutan graffitileri, hamamı, kent alanıyla geniş ve zengin bir antik kent olan ve Total Oil Türkiye’nin desteklediği Smyrna’yı Kazı Başkanı DEÜ arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy’la birlikte gezdik ve çalışmalardaki yenilikleri dinledik...