Karantina kelimesi İzmirlilere uzak bir terim değil. Zira hem Karataş'a komşu semt Karantina olarak adlandırılmış, hem Urla İskele'de yol ile karaya bağlanmış ada Karantina Adası olarak adlandırılmış. Gel gör ki yıllar öncesinden gelen bu isimler artık sadece tabelalarda kalmıştı, taa ki 1,5 yıldır dünyayı kasıp kavuran ve süregelen tüm alışkanlıkları kökünden değiştiren Covid Salgını yani bir diğer tabirle Pandemi tekrar karantina kavramının hatırlatana kadar.
Oysaki İzmir'deki semt ve adaya Karantina denmesinin sebebi de günümüz sebepleri ile aynı idi. Sadece yüzyıllar önce salgın başka bir hastalıktan ötürü korunmayı gerektirmişti.
Hadi gelin birlikte Karantina Adası'nın tarihini biraz inceleyelim...
Karantina Adası'na ev sahipliği yapan Urla Belediyesi'nin sitesinde ada şu şekilde anlatılmış;
"18. yy ortalarına doğru Avrupa ve Asya’da veba ve kolera başta olmak üzere pek çok salgın hastalık görülür. O dönemlerde bu hastalıklardan korunmak amacıyla tüm şehirlere giriş çıkışlar sıkı bir denetim altında tutulmakta ve bu salgın hastalıklara karşı her türlü önlem alınmaya çalışılmaktaydı. Şehirlerde bu kadar çok önlem alınmasına karşın hastalıklar deniz ticaretinde kullanılan gemiler ve gemi personeli tarafından başka ülkelerden taşınarak, büyük salgınlara yol açar. Avrupa ülkeleri de gemilerle kendilerine ulaşan bu salgın hastalıklardan korunmak amacıyla dış ülkelerden gelen gemileri limana girmeden önce 40 gün kadar açık denizde bekletmekteydi. Daha sonra bu uygulamadan vaz geçilerek gemi personelinden hastalık şüphesi olduğu düşünülenler, yaklaşık yedi gün gözlem altında tutulduktan sonra işlerinin başına dönmesine izin verilmekteydi. Bunu uygulamak içinde hastane yerleşiminden ayrı olarak karantina denilen binalar inşaa edilir ve hastalık şüphesi taşıyanlar, diğer arkadaşlarından izole edilerek uygun bir süre buralarda tutulurlardı. Karantina sözcüğü kelime anlamı olarak İtalyanca da ayrı ve korumalı yer anlamına gelen ''Quarantine'' sözcüğünden dilimize geçmiş olup, aynı anlamda kullanılmaktadır.Buradaki karantina binaları Osmanlılar tarafından Fransızlara yaptırılmıştır. Binalar hazırlanınca sahil ve hudutlar sağlık ekipleri tarafından başlayan çalışmalar 1950 senesine kadar aralıksız olarak sürdürüldü. Karantina sistemi şu şekilde işlemekteydi. Karantina adasına yanaşan gemiden indirilen yolcular ve gerektiği durumlarda gemi personeli ilk olarak soyunma odasına alınır. Burada ilk olarak Kıyafetlerini çıkartıp özel filelerin içerisine koyarlardı. Soyunma yerindeki dönen dolap sistemiyle odanın diğer tarafında bulunan görevli bu kıyafetleri alarak 360 derece dönen ve sıcak hava içeren dolaplara yerleştirip dezenfeksiyon işlemine başlardı. Sadece peştemal ve takunya giyen yolcular özel duş odalarına alınır, burada sabunla ve özel dezenfektanlarla duş yaptırılırdı. Giyinen yolcular doktor muayenesinden geçtikten sonra sağlam olanlar yollarına devam eder hasta olanlar ise tedavi edilmek amacıyla özel bölmelerde kontrol altında tutulurlardı.Bu sırada vefat etmeleri durumunda ise özel olarak sönmüş kireç dökülmüş olan mezarlara ve mümkün olduğunca derine gömülerek izole edilmeye çalışılırdı. Eşyaların mikroplardan arındırılması sırasında kıyafetler 120 derecede buharla sterilize edildiği için ıslanmıyor ve yolcuların tekrar giyilmesine olanak veriliyordu. Yolcuların kıyafetleri bu sterilizasyon sırasında ipekli ve normal olarak ikiye ayrılır. İpekli olanların zarar görmemesi için ayrı ve özel olarak bu işleme tabi tutulurdu."
Ama adanın Karantina öncesine ait tarihi ile ilgili çeşitli yazıları incelediğimizde M.Ö. 225 yılında Büyük İskender'in izine rastlıyoruz. Büyük İskender'in yaptırdığı tahmin edilen yaya yolu adanın şu an mevcut olan kara bağlantısının hemen yanında görülebiliyor. Bir diğer bilgiye göre adanın kuzey burnunda gün ışığına çıkarılmayı bekleyen antik döneme ait 5 bin kişilik Anfi Tiyatro bulunmakta.
Piri Reis 1470-1554 yılları arasında adını Yolluca olarak verdiği Karantina Adası için de şunları kaydetmektedir. “Urla limanına varılırsa, büyük gemiler Yollucaada’da yatarlar. Bu ada, Anadolu kıyısına bir mil mesafededir. O bir millik mesafe de, döküntü taşlarıyla hristiyanlardan kalma adeta bir köprü gibidir. Ancak o köprünün binası bozulmuştur. Dökülmüş taşları şimdi bile durur. O taşların üzerinden yürüyerek sürekli o adaya geçerler. Bu adada binalar hep bitişiktir. Bu adaların kıyılarında içi dar bir dalyan vardır” (Piri Reis 1988,336-337).
Milioris, Bu adada Ayos Yoanis’e adanmış bir katakomp (yeraltı mezarlık ve tapınağı) bulunduğunu, burasının Urla’daki *Ayos Yorgos Kilisesi’ne bağlı olduğunu, yeraltına oyulmuş kemerli dehlizi olan bu yapının Anadolu’daki en erken hristiyan katakompu olduğunu burası ile aynı Azizin Urla Müselle mevkiindeki diğer katakombu arasında bir yeraltı yolu mevcut olduğuna inanıldığını belirtmektedir (Milioris 1957, 248, Çev. T. Caymaz).
1955 yılında Karantina Adası’nda, Deniz ve Güneş Tedavi Enstitüsü açılmıştır. 1960 yılında adı Kemik ve Mafsal Hastalıklanrı Hastanesi olarak değiştirilen binaya bir de ameliyathane eklenmiştir. 1986 yılında Devlet Hastanesi statüsünü kazanan bina 2014 yılında yeni bir hastane yapılınca kullanımdan çıkartılmış.
Bugün müze olmayı bekleyen Taafuzhane’ye duş yerleri, buhar kazanları, dolaplar ile takunyalar (nalınlar), eşya taşıma fileleri, peştemallar nostaljik bir görüntü sağlıyor. Taafuhane’yi halkın gezip görebileceği bir yer yapmak için buranın acilen bir müze haline getirilip tanıtımlarının yapılması gerekmektedir. Taafuzhane gibi birçok yapının olduğu böyle tarihi yerlerin korunması için ve Karantina Adası’nın tamamının korunması için projeler hazırlanmalıdır.
*Ayos Yorgos Kilisesi Urla'mn bugünkü Yaka Mahallesi Yeşiltepe Sokak zirvesinde bulunmaktadır.
Görseller:
- Urla Belediyesi Resmi İnternet Sitesi
- https://www.otuzbeslik.com/yazilar/izmirin-esrarengiz-hafizasi-urla-karantina-adasi
Yorumlar
Yorum Gönder