Ana içeriğe atla

Karataş Efsanesi


Foça'da halk arasında anlatılan bir efsane vardır; ünlü Karataş Efsanesi... 

Foça'nın gizemli çekiciliğine tam anlamıyla yakışan bir efsane.

"Her kim ki; Foça'da nerede olduğu bilinmeyen karataşa basar ise; basireti bağlanır ve içinde bir yerlerde Foça'ya yerleşme ve hep burada olma isteğini bulur. Yolu nereye giderse gitsin, Karataş'a basan kişi bir gün mutlaka Foça'ya geri dönecektir..."

Karataş var; bunu herkes biliyor da nerede olduğunu kimse bilmiyor. Gezip dolaşırken bu taşa basan mümkünü yok bir daha Foça’dan kopamıyor. Çok zorlanıp bir yerlere gitse de mutlaka dönüp dolaşıp gene geliyor Foça’ya. Bir kez yolunuz Foça'ya düşmeye görsün, Foça’ya gelip de o büyülü havasını yakalayabilen herkes bu öyküyü duyunca dolaşıp duruyor sokaklarda. Belki Karataş’a basarım da bu yaşanası kasabada kalırım umuduyla. Bize kalırsa Foça’nın her yeri Karataş. Foça’yı görüp de sevmemek, dönüp gelmemek mümkün değil de ondan.

Efsanesi Foça Foça ,nternet sitesinde şöyle paylaşılıyor: 

150 yıl önce Küçükdeniz'de Panayot adında bir balıkçı ve eşi Eleni yaşıyordu Panayot ailesinin çocukları yoktu; buna rağmen mutlu yaşıyorlardı. Panayot her sabah erkenden balığa çıkar, akşam üzeri balıkları sattıktan sonra, balıkçı kahvesine takılır, gittiğinde de bir duble erik rakısı içmeyi ihmal etmezdi. Pazar günleri karısını alır, küçük kiliseye giderek dualarını yaparlardı.

Büyükdeniz'de de Hüseyin adında bir balıkçı ve eşi Hatice vardı. Hüseyin dinine bağlı bir insandı, Cuma günleri Kale içindeki mescide gider, namazını kılardı. O da her gün balığa çıkar, dönüşünde balıkçı kahvesine uğrardı. Kötü havalarda ağlarını tamir eder, diğer balıkçılarla birlikte atalarının efsane ve hikayelerini anlatırlardı. Hüseyin ve eşi de bir çocuk sahibi olmanın yuvalarını şenlendireceğini hayal ederlerdi.

Panayot ve Hüseyin birbirlerini şahsen tanırlardı ama ailece birbirlerine gelip gidecek samimiyetleri yoktu. Bir gün Orak adası civarlarında balık avlarken birbirlerine "Rasgele" dileklerinde bulundular. Ve o günkü kısmetlerini beklemeye başladılar. Akşam saatlerine doğru hava birden değişti ve patladı. Geri dönmek için ağlarını topladılar ve Foça'ya hareket ettiler. Ancak ne var ki Panayot'un sandalı dalgaların sıçrattığı sulardan arıza yaptı ve dalgalar onu sürüklemeye başladı. Hüseyin onu görünce çark etti ve yardımına koştu Panayot'un sandalını Hüseyin'inkine bağladılar ve kazasız-belasız Küçükdeniz balıkçılar kahvesine kapağı attılar. Sıcak çaylar içilirken birbirlerine sigara ikramında bulundular. günden sonra iki can dost oldular ve aile ziyaretlerine başladılar.

Aradan altı-yedi ay geçtiğinde Panayot, Hüseyin'e eşinin bir çocuk beklediğini anlattı O gün akşam Hüseyin eşine durumu anlatınca, Hatice de hamile olduğunu söyledi.

Çocukların doğumu yaklaştıkça heyecan arttı. Nihayet bir gün ara ile ikisinin de birer çocuğu oldu. Panayot'un erkek çocuğu Talaşa, Hüseyin'in kız çocuğu Deniz adını aldı Talaşa Rum dilinde Deniz anlamına geliyordu. Bu tesadüften etkilenen arkadaşlar Hüseyin'in çocuğunu Migalo Talasa-Büyük Deniz, Panayot'un çocuğunu Mikro Talasa - Küçük Deniz diye çağırmaya başladılar.

Aradan yıllar geçti, çocuklar büyüdü, serpildi ve aralarında gizli bir aşk başladı. Çocuklar, babaları denize çıktığı zamanlarda, şimdiki Köprübaşı denen yerde birlikte oturuyorlardı. Burada bir dere akıyor ve orada esmer bir kaya parçası, "karataş" duruyordu

Nihayet bir gün ailelerine birbirlerini sevdiklerini, evlenmek istediklerini söylerler. Bu durum karşısında Panayot ve Hüseyin ne söyleyeceklerini şaşırmışlardı. Çaresiz çocukları nişanladılar.

Talasa geleceğini balıkçılıkta görmüyordu, İzmir'e çalışıp para kazanmaya gitti ise onu beklemeye başladı. Aradan yıllar geçti, Talasa dönmedi. Deniz, her gün Karataş'ın üzerinde oturur, hayaller kurardı. Bir gün ümitsizlikten hasta olup yatağa düştü ve Büyükdeniz'in ruhu Foça'yı terketti.

O günden sonra Talasa ve Deniz’in aşkları Foça'da uzun zaman söylendi, dilden dile anlatıldı. Panayot ve Hüseyin Karataş'ın olduğu yeri düzelttiler. Ortak dilekleri şuydu: "Kim ki Makro Petra-Karataş'ın üzerinden geçerek Foça'ya gelirse, yeri meçhul bu taşa ayak basarsa, Foça'ya olan tutkuları artsın ve Foça'ya kuvvetli bir bağla bağlansınlar."

İşte o gün, bugün birçok kişi Foça'ya geldi, gitti ve gönülleri hep Foça'da kaldı. Çoğu da Foça'ya yerleşti.

Kaynak : Foça Yerel Tarih Araştırma Merkezi çalışmalarından alınmıştır.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...

İzmir’in Tarihine Bir Adım Daha Yakın

Fisun Yalçınkaya, İzmir Agorasını Kazı Başkanı ile birlikte gezip Milliyet Gazetesi'nde yayınladı. Bugünkü gazetelerde yer alan haberi sizlerle paylaşıyoruz. Belki bu vesile ile her gün önünden geçtiğiniz antik kenti bir kez gezmek istersiniz. Buyrun haberi olduğu gibi alıntılıyoruz... Gladyatörlerden, gemilere Roma günlük hayatına ışık tutan graffitileri, hamamı, kent alanıyla geniş ve zengin bir antik kent olan ve Total Oil Türkiye’nin desteklediği Smyrna’yı Kazı Başkanı DEÜ arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy’la birlikte gezdik ve çalışmalardaki yenilikleri dinledik...