Ana içeriğe atla

Eyyam-ı Bahur

Ehenbuhur, Eyenbuğur, eyamıbahur... 

Eğer İzmir'de büyüdüyseniz aile büyüklerinizinden Ağustos ayında denize girerken mayonuza çivi takmanız mutlaka istenmiştir. Ve demişlerdir ki, "aman çocum, denize gir çık hemen kurulan, üstünde çivi mutlaka olsun, güneşte kalma" 

Peki neden? Hiç merak ettiniz mi? 

Buyrun neden olduğuna birlikte bakalım. 

Eyyam-ı Bahur'un Osmanlıca sözlükte Ağustos ayının ilk 7 günü olduğuna dair bir açıklama mevcutsa da esasen Osmanlı'dan daha eski bir tanım olduğu literatürde yer almaktadır. 

Aslında yazın en sıcak zamanların tarif etmekte kullanılan bir terim olarak kabul etmek en doğrusu. Bu bakımdan bakınca da Kuzey yarımküre de yılın en sıcak döneminin Ağustos'un ilk günlerinde yaşandığı kabul edilir. Kuzey'de olur da güney de olmaz mı? Orada da Şubat ayı en sıcak günler kabul ediliyor. 

Eyyam-ı buhur,  tanımlanırsa 1-8 Ağustos tarihleri arasındaki çok sıcak günleri anlatan döneme verilen isim. Halk arasındaki yaygın kanıya göre ise eyyam-ı buhur günlerinde sam yeli estiğinde güneş altında, hem de ıslak olarak kalınınca, derideki su damlacıkları mercek görevi görerek deriyi zedeler ve beyaz lekeler oluşturur. Tıbben elbetteki böyle bir karşılığı yok.

Ancak eyyam-ı buhura inanan sadece bizler değiliz, İngiliz(Dog Days) ve Mısır (Sirius) inanışlarına göre 23 Temmuz - 23 Ağustos dönemleri arasında etkisini büyük ölçüde gösteren Büyük Köpek Takım Yıldızı nedeni ile havalar çok sıcak ve çekilmez bir hal alırmış. Bizim kültürümüze Fenikelilerden giriş yaptığı biliniyor.

İlk Yayın Tarihi : 31 Temmuz 2012

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...