Ana içeriğe atla

Necip Paşa Kütüphanesi

Tire Necip Paşa Kütüphanesi, 1827 yılında II. Mahmut dönemi devlet adamlarından Gürcü Mehmet Necip Paşa tarafından yaptırılmıştır. Yörenin en önemli kültür miraslarındandır. Tire'yle doğrudan bir ilişkisi tespit edilemeyen Mehmet Necip Paşa'nın böyle önemli bir eseri neden bu kentte yaptırdığı tam olarak bilinememektedir...

Ama XIII yy sonlarında başlayan Beylikler Dönemi Anadolu'da yeni bir oluşumu başlatmış, yeni merkezler oluşmuştur. Türk şehir zevkinin etkilediği bu merkezler arasında Osmanoğulları'nın merkezi Bursa, Saruhanoğulları'nın merkezi Manisa ve Aydınoğulları'nın merkezlerinden birisi olan Tire, önemli örneklerdir. Bu şehirlerin benzer yönleri sadece coğrafi konumları ve tarihi özellikleri değildir. Her üç kentte bulunan kültürel varlıkların en az kayıpla günümüze kadar gelebilmesi, onların bir başka ortak yönlerini ortaya koymaktadır.

Muhtemeldir ki; aynı zamanda pek çok devlet ve bilim adamı yetiştiren bu tarihi kentin eğitim hizmetlerine bir katkı sağlamak amacıyla Necip Paşa Kütüphanesi’ni burada kurmuştur.

Rivayet odur ki, 1826 yılında Tire'ye sürgün edilen ünlü tıp bilgini, tabib Şanizâde Atâullah Efendi'nin Tire'ye gelişini nezaret eden Paşa, Tire'de uzun yıllar eğitim ve öğretim faaliyetiyle ülkeye hizmet eden tarihi İbni Melek Medresesi öğrencilerinin orada burada, ağaç gölgelerinde ders çalıştığını görür ve onların buna layık olmadıklarını düşünür. Cömert kişiliği, ve ilim severliği gereği bir kütüphane yaptırmaya karar verir. Hemen adamlarına gerekli talimatları verir; çok kısa bir zamanda kütüphaneyi yaptırarak hizmete açar.

Vakfiyede yer alan "Hâlâ Baruthâneler Nâzırı atûfetlü, re'fetlü Mehmed Necib Efendi İbn Abdü'lMûcib hazretleri... " ifadelerinden, kütüphanenin kurulduğu yıllarda baninin “Baruthane Nazırı” olarak görev yaptığı anlaşılmaktadır. Sarayda bulunmanın avantajıyla pek çok değerli kitap elde etmiş ve bunları kütüphaneye bağışlamıştır. Gerek kitapların temininde, gerek kütüphanenin yapılışında hiçbir fedakarlıktan kaçınmamıştır. Ayrıca bu eserinin sonsuza dek yaşaması için geniş akarlar (gelir getirici mülkler) vakfederek bunların nasıl yönetileceğini açıklayan bir vakfiye düzenlemiştir. Burada kütüphaneye konan kitapların özelliklerinden, görevlilerin niteliklerine, sayım ve denetim yapacak heyetin seçimine, binanın bakım ve onarımı için yapılacak giderlere kadar her ayrıntı açık açık sıralanmıştır.

Necippaşa Vakfı'na ait toplam 671 cilt kitap mevcuttur. Bunların tamamı onarım ve bakımı yapıldıktan sonra kırmızı deri mahfazalar içine alınarak vakfedilmiştir. Bu mahfazalar cilt sanatının eşsiz örneklerindendir. Üzerlerine kaplanan çeşitli ebru örnekleriyle cilt sanatıyla ilgilenenlerin hayranlığını çekmektedir.

Bunların dışında, kütüphaneye sonradan kazandırılan ve “Diğer Vakıf” adıyla tasnif edilen bir kısım eserlerle birlikte yazma ve matbu eserlerin cilt sayısı 3 bine yaklaşmaktadır. Bu ciltlerin içinde bazen birden fazla risale ve kitapçığın yer aldığı da dikkate alınırsa bu sayının daha da yüksek olduğu görülür.

Türkçe harflerle basılı kitap ve dokümanların sayısı ise 9 bin civarındadır. Bunların da büyük bir kısmı Cumhuriyetin ilk yıllarında basılmış bazı kitap ve ansiklopedilerle batı klasiklerinin tercümelerinden oluşmaktadır.

Kütüphanedeki önemli eserlerden bazıları, 1948 yılında Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından Genel Müdürlük Kütüphanesi'ne alınmıştır. Bunlar birisi, 99/717 yılında Hasan elBasrî'nin yazdığı Kur'ân-Kerim'den Mehmet bin İdris tarafından istinsah edilen Kur'ân-ı Kerimdir. 210x145 mm. Ebadında ve kûfî hatla yazılmıştır.

Halen Vakıflar Genel Müdürlüğü'ne bağlı İstanbul Türk Vakıf Hat Sanatları Müzesi'nde teşhir edilmektedir. Diğerleri, ilk üç sayfasında fevkalade değerli katı` süsleme örnekleri bulunan 230x130 mm. ebadındaki Mehmed Selim Tahranî Dîvânı, Fahreddin Râzî'nin "Mefâtîhu'l-Gayb" adlı Tefsîr-i Kebîr'i, Tefsîr-i İsfehâni, Mecmua-i Zâifî, Bidâyetü'l-Mübtedî gibi kayda değer eserlerdir.

Kütüphane pazar ve pazartesi günleri ziyarete kapalı.

Kaynak: A. İhsan Yıldırım ve Tire Belediyesi Resmi Web Sitesi

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...