Ana içeriğe atla

Neresini Yorumlayalım?

Adı gelecek dönemde İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı için aday olarak geçen, İzmir'e olan ilgisini bildiğimiz hali hazırda bir İzmir Milletvekili olan sayın Ulaştırma Bakanı'mız Binali Yıldırım, dün Hürriyet Ege Gazetesi'nde yayınlanan baş habere göre Konak Tüneli projesini seçimlere kadar yetişmeyeceğini söylemiş. Metrosu halen bitmemiş, Teleferik'i yıllardır ihaleden ihaleye  koşan, Kültürpark gibi bir kıymetinin değerini bilemeyen bir şehrin çocukları olarak, bu yolunda zamanında bitmeyecek olmasına şaşırmadık. Çünkü beklentimiz zaten bu yöndeydi. Ancak bizim için haber niteliği taşıyan bu gecikmeye bahane olarak sunulan konu ve sunuş biçimi. 

Önce habere bakalım sonra yorumu yapalım...


"...
Gecikmenin nedeni ise ne tünele karşı açılan durdurma davaları ne de üzerinde kalan yerleşim yerlerinde meydana gelen çökmeler. Sorun, Bahribaba Parkı’nda ortaya çıkan arkeolojik buluntular. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Binali Yıldırım, tünel kazısının İzmir’in tarihi kazı projesine dönüştüğünü, her geçen gün ortaya çıkan buluntular yüzünden projenin geciktiğini söyledi. Kazılarda İzmir’in gelmiş geçmiş bütün medeniyetlerinin izlerinin ortaya çıktığını belirten Yıldırım, “Konak Tüneli Projesi giderek Marmaray’a benzemeye başladı. Dolayısıyla orada bizim elimizi çabuk tutmamız lazım. Gecikiyoruz ama arkeologlara laf anlatmak çok zor. Bir girdiler mi çıkmıyorlar. Allah’tan çıkan buluntular tanışabilir. Yahudi mezarlığı çıktı, kemikleri Musevi cemaatine verdik. Diğerlerini de müzenin korumasına bıraktık” dedi.
Yol istiyoruz
Arkeologlardan kendilerine bir yol açmalarını istediklerini dile getiren Bakan Yıldırım, “Yol açın geçelim, siz kazılarınıza devam edin diyoruz, onların gönlünü yapmaya çalışıyoruz. Yakın zamanda Bahribaba’dan giriş yapacağız. Şimdilik sabrediyoruz. Seçimlerden önceye yetişmez ancak gayret ediyoruz. Bahribaba bizim hesabımızda olmayan bir şeydi. Tabii arkeologlar için farklı anlamlara geliyor. Onlara göre çok müthiş buluntular var. Herkesin yaşam tarzına göre birtakım buluntular çıkıyor. Bahribaba için henüz bir tarih yok ama yakın zamanda giriş yapmak istiyoruz, şu anda görüşmeler sürüyor” diye konuştu.
...
" [1]
Binali Bey'in ağzından yazılan ilk iki cümle zaten konuya olan alakalarını ve beklentilerini gösteriyor. Yani bir iş yapacağız ama önemli olan faydası, güvenliği, sorumluluğu, sosyalliği falan değil. Zamanında bitip bize seçimlerde oy olarak dönmesi. Bu mantık maalesef ülkemizi kemiren en büyük düşmanımız. Acilen bu mantıktan kurtulmamız gerekiyor. 

Gelelim açıklamanın devamına demek istiyor ki sayın bakan; tamam bir takım tarihi bulgular çıktı ilgililere de haber verdik gelin bakın alın gidin dedik. Ama kardeşim laf anlamıyor ki bunlar. Alın gidin dedik işte. İlla ki didik didik tel tel alacaksınız herşeyi. Olmaz böyle. Getir çuvalını doldur içine git nerede inceliyorsan incele. Yerinde inceleyeceksin de ne işine yarayacak. Bak Yahudilerin mezarlığı varmış. Dinler kardeşliği, dostluk, maneviyat ne derseniz deyin adına çağırdık ilgileri gelin alın kemiklerinizi dedik. Biz aslında bakın ne kadar önemsiyoruz konuları, size haber vermeden toz duman edip gidebilirdik ama biz diğerlerine benzemeyiz bilime, tarihe önem veririz. 

Maşatlık [2] İzmir tarihine ışık tutacak kadar önemli bir yerdir. Gelin kemikleri alın gidin diyebileceğiniz bir yer değildir. Bir tarihi oradan öğrenip sunabilirsiniz dünyaya. EXPO'ya adaylık söz konusuyken böyle önemli bir hadiseyi yola heba etmek nereden bakarsanız bakın cehalettir, kent tarihine ihanettir. 

Yani arkeologlara da bir süre dayanacaklar sonra tarih, bilim, çalışma demeden atacaklar herkesi dışarı görünen o. Çalışmaların aksamasıyla ilgili şaşırtmayan türden talihsiz bir açıklama olmuş. Üzücü tarafı artık bu tip açıklamaların bizi rahatsız etmemesi. 

Doğanın kanunu gereği her sonucun bir nedeni var. Tabiat boşluğu kabul etmiyor, her şeyin bir nedeni olduğunu söylüyor. Siyasilerimiz ve yerel yöneticilerimizde bunu yalanlamıyor zaten. Ancak ilgi çekici nokta hiç bir zaman sebep kendileri olmuyor. Hep birisi çomak sokuyor aksayan işlere. Bu defa günah keçisi arkeologlar oldu. Onlar da zaten işi gücü bırakıp şu çalışmayı nasıl engelleriz diye düşünüyorlar. Halbuki onlar arkeolojiden de anlarlar.

Üniversitelerdeki bölümlerin bir çoğunda müfredatta Proje Yönetimi denilen ya da adı buna benzeyen bir tür ders vardır. Ancak dersler, sınav vermek üzere planlandığından hiç kimse hiç bir şey öğrenemeden çeker gider okuldan. Sonra da iş başına geçtiklerinde bir projenin nasıl hazırlanacağını, nelere bakılacağını, aksaklıklar halinde alternatif çözüm yöntemleri, destekler, uygulamalar, kontroller, fizibilite ve sonuçları konularında hiç bir şey bilmezler. Tek baktıkları bu projenin oy olarak dönüp dönmeyeceği. Ya da tamamen duygusal sebepler.

Neyse bir projenin daha sonuna geldik. 

Kaynak: 
[1] Hürriyet Gazetesi Ege Eki - 31/07/2013 - http://www.hurriyet.com.tr/ege/24424843.asp
[2] Yengen Blog Arşivi - Maşatlık Mitingi - http://yengen.blogspot.com/2013/05/masatlk-mitingi.html

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...