İzmir Life Dergisi'nde yazan Yard.Doç.Dr. Erkan Serçe'nin güzel yazısı...
Varlığını büyük ölçüde denize borçlu olan İzmir, uzun bir zaman denize küskün olarak yaşadı. İnsanları, bırakın denize ait bir eğlence içinde olmayı, denizden bucak bucak kaçar bir hale geldi. İzmir’in sorunları söz konusu olduğunda, denizin durumu, eskisi kadar olmasa da hala üst sıralarda yer bulabiliyor. Bir yandan denizin kirlilik derecesinin Avrupa standartlarının çok altında olduğu savunulurken, diğer taraftan ‘kirlilik geri mi geliyor’ yakınmaları dile getiriliyor.
Aslında, önceleri "Deniz Banyoları’ adıyla anılan ve daha sonra ‘Plaj’lığa yükselen, insanların denizden düzenli bir şekilde, eğlence amacıyla yararlanması bizde pek o kadar da eskiye gitmez.
Kudret Emiroğlu’nun gündelik hayatımızın adeta tarihsel bir sözlüğü olan kitabında, Reşat Ekrem Koçu’dan aktardığına göre İstanbul’da ilk deniz hamamı, Çardak İskelesi’nde 1826 ile 1850 arasında bir tarihte açılmış. Kısa sürede yayılan deniz banyolarının sayısı 1867’ye gelindiğinde altmış ikiye ulaşmış. İzmir bu konuda epeyi geç kalmıştır. Bilindiği kadar ilk düzenli deniz hamamı / banyosu, 1890’larda aynı zamanda Rıhtım Şirketi’nin de sahibi olan Guiffrey tarafından Punta’da (Alsancak) açılmıştı. Şimdiki Alsancak vapur iskelesinin bulunduğu yerde olan deniz hamamının banyo kısmına, Nail Moralı’nın anlatımına göre uzunca bir köprü – iskeleden geçilerek girilmekteydi. Burada çepçevre kaplamalar ortasındaki havuza, yüzme bilmeyenler için baştanbaşa tutunacaklar konmuştu. Moralı, o zamanlar kolibasilin adı dahi bilinmediğinden şifa niyetine bu banyolardan denize atladıklarını da ekliyor.
Karşıyaka’da deniz banyolarının, sahil hattında yerleşim başladığı andan itibaren var olduğu söylenebilir. Ancak Karşıyaka’daki banyolar özel, yani önünde bulunduğu evin sakinlerine hizmet vermekteydi. Buna karşın geçtiğimiz yüzyıl başlarında Karşıyaka’nın umuma açık en az bir tane deniz banyosu bulunduğu 1905 yılına ait Baedeker Rehberi’nden anlaşılmaktadır. I. Dünya Savaşı sırasında Liman-Sanders’le İzmir’e gelerek Kordon’da Kramer Oteli’nde kalan Alman havacı Oswald Bölcke, sabahlarını Karşıyaka’ya geçip bu banyolarda yüzmekle değerlendirmişti. 1920’lerin başlarında Punta banyosu, benzerleri arasında en büyük ve en iyi donanımlı olarak değerlendirilmektedir. Havuzları yüzme bilmeyenler için tehlike oluşturmayacak kadar sığdı. Tesisin iki binası arasında bulunan alan ve terasının bir kısmı kahvehane olarak kullanılmaktaydı. Ayrıca her binanın arkasında açık denize inmek için merdiven bulunmaktaydı. Her ne kadar Moralı, Punta banyosuna gittiğini söylese de, Şahabettin Ege’ye göre burası daha çok Rumlar’a hizmet etmekteydi. Türkler ise daha salaş olan Karataş civarındaki deniz banyosunu tercih etmekteydi. Buradaki banyo binası da ağaç kazıklar üzerinde deniz içine iki bölüm olarak yapılmıştı. Deniz yüzeyinden bir metre kadar derinlikte ağaç döşemesi ve deniz üzerinde de oturmak için taraçaları bulunmaktaydı. Banyoya gelenler ya denize girerler veya taraçada oturarak girenleri seyrederdi. Her iki banyonun da en önemli ortak özelliği, erkekler ve kadınlar için ayrı ayrı mekânlara sahip olmaları ve birbirlerini görmeyecek şekilde dizayn edilmeleriydi. Eğer bir kadın açık denize yüzerek erkeklerin tarafına geçerse geriye çağırılmakta ve banyo evini bir daha kullanmaktan men edilmekteydi. Şahabettin Ege ise zaman zaman kadınlar kısmından biri denize açıldığında heyecanlı bir manzara ortaya çıktığını kaydetmekte ve bunun banyo sahibi tarafından seyirci toplamak için tertiplendiğini tahmin etmektedir. Körfezin hızla kirlenmesi, deniz banyolarının kent merkezinden gittikçe uzaklaşmalarına ortam hazırladı. 1926’da Karşıyaka iskelesi yakınlarından Göztepe’ye kadar olan bölümde deniz banyosu yasaklandı ve tabii Alsancak ve Karataş’taki banyolar yıkıldı. Yerlerine Güzelyalı, Karşıyaka ve İnciraltı’nda yeni banyolar açıldı. 1952’de İzmir Belediyesi Karşıyaka’daki deniz banyolarını yıkmaya ve yerine bir plaj yapma kararı verdi. İnşaat, 1957’ye kadar uzanan ihale ve ön çalışma sürecinin sonunda, yapılan incelemeler plajın yapılacağı yerde denize girmenin sağlıksız olacağını ortaya koyunca sadece gazino inşaatına indirgendi. Böylece İzmirlilerin elinde sadece İnciraltı kalmış oluyordu. İnciraltı, İzmir’de deniz banyosundan plaja terfi eden ilk yerdir. 1930’lu yıllarda, yaz aylarında çevresinde açılan gazinolarla birlikte büyük rağbet gören plaj, 1950’lerin başlarında İzmir Belediyesi tarafından daha da büyütülerek geliştirildi. Ayrıca inşa ettirdiği yazlık evleri de kiralayan belediye, İnciraltı’nın plaj olarak parlak bir geleceğe sahip olduğunu zannediyordu. Ama kirlilik bir süre sonra İnciraltı’nı da yakaladı; 1970’li yıllarda o da kapandı ve Klizman, Güzelbahçe, Urla derken İzmirli için plaj, Karaburun ve Çeşme’ye kadar uzaklaştı. 1981’de Karşıyaka Bostanlı Sazburnu mevkiinden İnciraltı’na kadar olan bölgede, denize girilmesi ve balık tutulması kesinlikle yasaklanmıştı. 2000’li yıllarda körfezin temizlenmesi çabaları eski plaj hatıralarını yeniden canlandırdı. Hatta Karşıyaka Belediyesi 2005’te, şimdilik denize girilmemesi kaydıyla, küçük bir bölüm kıyı hattını sembolik plaj haline bile getirdi. Fakat bu aralar havaların ısınmasıyla birlikte, unutulmak istenen o kötü kokunun kendini yeniden hissettirmeye başlaması, İzmirlilerin denizle fiziksel buluşmasını bir süre daha ertelemek zorunda bırakacağa benziyor.
Yorumlar
Yorum Gönder