Ana içeriğe atla

Dünyanın gözü Lyon’daki şeflerde. Peki onlarınki?

Yeni Fransız mutfak akımının başlangıç yeri olan Lyon’un mutfak kültürünün temelleri “anne mutfağı”na dayanıyor. Dünyanın gözü Lyon’daki şeflerde. Peki onlarınki? İzmir’de!

29/01/2017 Pazar günkü Milliyet Gazatesi'nin Pazar eki'nde yazan Ebru Erke'nin bu haftaki köşe yazısı... 


Lyon o bol soslu, ağır Fransız mutfağının sunum ve malzeme kullanımı olarak evrildiği ve Nouvelle Cuisine (yeni Fransız mutfağı) akımının doğduğu şehir. Bu akımın vaftiz babası ise Paul Bocuse. Bu efsanevi şefin önünde yeme-içme dünyasındaki herkes saygı duruşuna geçiyor, adına yarışmalar düzenleniyor, şehirde portresi duvarlara işleniyor. 

Paul Bocuse gibi efsane bir aşçıyı kim yetiştirmiş biliyor musunuz? Bir “mere”: Mere Brazier. Mere, 1900’lü yılların başlarında ipek ticareti yapan zenginlere yemek pişiren anaç kadınlara verilen ad. Sonraki yıllarda ülkenin içine girdiği mali kriz sebebiyle mere’ler işsiz kalmış. Çoğu sadece birkaç çeşit yemek servis ettiği , bouchon (buşon diye okunur) denilen kendi lokantalarını açmış ve Lyon halkını beslemeye başlamış. Günümüzde de devam eden bu işçi lokantaları bouchon’ların bol sakatat içeren kaba menüleri insanı şaşırtıyor. Dana beyninden işkembe sosisine, burun ve kulağa her türlü iç organ ve uzuv var bu menülerde.



Lyon cazibesi için zulasındaki ünlü restoranlara, Michelin yıldızlarına bel bağlamıyor. Otantik bouchon’larda şehrin gerçek ruhuyla karşılaşma ihtimaliniz çok daha yüksek. Acemi turist tuzaklarına düşmemek için gelenekleri titizlikle muhafaza eden “Les Bouchons Lyonnais” sertifikalıları bulmak gerek. Zira şehirde sadece 14 adet gerçek bouchon var.

Daniel et Denise bunların en önemlilerinden biri. Sahibi ve şefi Joseph Viola bouchon birliğinin de başkanı. Gerçek bir bouchon olmak ve sertifikayı alabilmek için masa örtüsünden bardaklara ve servis edilmesi gereken yemeklere kadar uyulması gereken sıkı bir kurallar listesi var.

Dünyanın gastronomi merkezlerinden Lyon’da bouchon birliği dışında pek çok oluşum var. Şehirler arası gastronomik bir ağ olan Delice de bunlardan biri. Sadece 22 şehir var bu ağın içinde. Amacı üye kentleri gastronomiye ilişkin tüm konularda iletişim, bilgi ve deneyim alışverişi yapılabilecek bir platformda buluşturmak. Aralarına yeni birini kabul ederken ince eleyip sık dokuyorlar. Bir şehrin genlerinden gelen gastronomik miras, bu değerlere sahip çıkan bilinçli bir toplum ve bilgi alışverişinde bulanabilecekleri aynı dili konuştukları insanlar olması çok mühim.

Urla enginarına övgü

Madrid, Lizbon, Torino gibi şehirlerin bulunduğu birliğe girmeyi başaran ilk ve tek Türk şehir ise İzmir. Şehre ve şeflere büyük avantajlar sağlayan bu başarının arkasında İzmir Ekonomi Üniversitesi Gastronomi Bölümü var. Üniversitenin Mütevelli Heyeti Başkanı, İzmir sevdalısı Ekrem Demirtaş’ın destekleyip önünü açtığı Sırma Güven’in kişisel çabalarıyla İzmir, Delice üyesi olmuş. Bu vesileyle Fransız şefler üniversitede dersler veriyor, öğrenciler Fransa’da Michelin yıldızlı restoranlarda ücretli staj yapıyor. Bir gastronomi öğrencisi için önemli bir fırsat bu.

Urla Enginar Festivali’ne Delice kapsamında pek çok şef davet edilmiş. Bu şeflerin dilinde ne var biliyor musunuz? İzmir’in anne mutfağı. Tazecik Urla enginarı ile yapılmış enginar dolmaları, zeytinyağlılar halen hepsinin dimağında. Mutfağımızı tanıtmak yolunda yapılan çalışmalarda İzmir sessiz sedasız ve derinden epeyce yol almış belli ki. Gurur duymamak işten değil.   

Kaynak : http://www.milliyet.com.tr/lyon-un-bas-taci-anne-mutfagi/ebru-erke/pazar/yazardetay/29.01.2017/2386611/default.htm

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...