Ana içeriğe atla

İnciraltı'ndan Yeni Bir Manzara


Yenikale boğazından itibaren iç körfezin en önemli su kenarı dinlence merkezleri Bostanlı, Kordon ve İnciraltı'dır. Maalesef bu 3 semtimizde çeşitli sorunlarla gündemi hep işgal ediyor. Ve yine maalesef yerel yöneticilerimiz ve yerel işletmeciler/esnaflar söz birliği etmişcesine her geçen gün değer kaybeden bu bölgelerin gelişmesi için hiç bir çaba sarfetmiyorlar. 

Yaza yaza bitiremeyeceğimiz kadar çok sorunları olsa da İnciraltı; son 3 denememizde hep hüsranla ayrıldığımız şehrimize yakışmayan işletmelerle dolu bir bölgemiz. Ne bir denetleyen var, ne bir kural kaide dinleyen. Herkes bir yol tutturmuş gidiyor. İşin garibi, halkımızda bu karmaşa düzeninden zevk alıyor ki; hiç bir esnaf cezalandırılmışa benzemiyor. 


Yakın zamanda İnciraltı'nda faaliyet gösteren çakma kumrucuları dile getirmeye çalışmıştık. Denetleyen yoksa, halk kendi kültürüne sahip çıkacaktır diye düşünmüştük ama yok. Her biri birbirinden kalitesiz onlarca kafeterya ve benzeri işletme rezilleri oynuyorlar. Halkımızda bundan memnun görünüyor. 

İsmiyle yaratıcılıkta sınır tanımayan çakma kumrucu İncir6 ve hizmet etmemeye yeminli Çifte Kumrular örneklerini kaleme aldıktan sonra yine bir İnciraltı denemesi yaptık ve bu defa Bahçe Kafeye oturduk. 

Daha menüyü(?) açınca midemiz kalktı. Menü denilen teksiri yutmamız için daha önce hiç gezmemiş, hiç görmemiş olmamız gerekirdi. Üniversite önü kırtasiyelerinde fotokopiyle çoğaltılan teksirleri andıran listeleri elimize aldığımızda çelişkilerle dolu bir menü ile karşılaştık. 

Örneğin; menüde hem nargile hem VSOP Konyak hem Adana Kebap hem de Churchill aynı anda buluna biliyor. Yani kebapçı, nargileci, kafeterya ve bar hizmetleri bir arada bulunuyor. Nasıl bir hizmet anlayışıysa artık. Ya hepsini iyi yapıyorlar yada... neyse.


Milkshek ve Churcill yazım hatalarını görmezden geliyoruz

Menü fiyatları ise incelenecek olursa çok pahalı... Hizmet aldığınız yer, aldığınız hizmetin kalitesi ve ürün fiyatları göz önüne alındığında 4 kişilik bir ailenin karnını doyurup, çocuklarını oyun parkında oynatıp bir de üzerine keyif yapmasının maliyetiyle, Swiss Hotel Efes'te aynısını yapmasının arasında uçurum yoktur.. Ancak kafe sahiplerine göre çok matah bir şeyler yaptıklarını sanıyor olmalılar ki mesela sade soda söylediğinizde 2 TL ödeyecekken, Churchill* söylediğinizde bu rakam 4 TL oluyor. Altı üstü yarım limon sıkıp, bir tutam tuz ekeceksiniz üzerine 2 TL hizmet bedeli kesiyorsunuz. Churchill Ahmet'e ödemediğiniz imtiyaz bedeli de cabası. 

Ha bu arada büyük bir çocuk oyun alanı olduğunu söylemek gerek. (Tabiki ücretsiz değil ekstraya giriyor)  

Sinirlerimiz zıplıyor zıplamasına ama daha çok üzülüyoruz. Bilinçli olarak ranta kurban edilen değerlerimiz canımızı acıtıyor. Hele ki çocukluğumuzda denize girebildiğimiz sahillerimizin içler acısı hali daha da sinirlerimizi yıpratıyor. 

Nasıl düzelir? Yerel yöneticiler inanacak ve halkla elbirliği ederek yeniden eski kalitesine ulaşacak. Yengenblog olarak şahsi görüşümüz EXPO'nun kazanılsa bile İnciraltı Yerleşkesi'nde yapılmaması yönündedir. İnciraltı'na yapılacak olan binaların ön görünümleri bile canımızı acıtmıştı. 

Umarız kötümser görüşlerimiz bizi utandırır ilerleyen günlerde... 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...