Ana içeriğe atla

Arasta Cafe Bazaar

Mayıs ayının başlarıydı yanılmıyorsam, Agora Alışveriş Merkezi'nde turlarken  Arasta Cafe & Bazaar isimli yeni bir mekanın açıldığını gördük. Hem toktuk, hem yorgun ama yine de yeni meraklısı olarak üstünkörü gezdik. O gün artık ne gördüysek (?) hayal gücümüzün sınırlarını zorlamışız haftalarca.
Hem alışveriş yapabileceğiniz hem de yemek yiyebileceğiniz bir mekan olarak hizmet veren Arasta'nın aldığımız şeyleri hemencecik yemeğe çevirebileceğini bile düşünmüşüz.
Aradan 1 ay kadar süre geçti ve biz nihayet Arasta'yı deneme fırsatı bulduk...


 
Hiçte öyle düşündüğümüz gibi çıkmaması biraz bizim beklentimizin yüksek olmasından kaynaklandı. Gerçekten enteresan ve alışılmışın dışında bir mekan olması yine de diğerlerinden ayırıyor Arasta'yı...
Şarküterisi var, manavı var, kuruyemişçisi var, tatlıcısı var... Ben bütün bunların yanında Et Reyonu, Balık Reyonu, Doğu Mutfağı Reyonu gibi gördüğüm bazı reyonları etimi seçiyorum onlar yapıyor olarak algılamışım. Ama öyle değil. Oturup menüden seçiyorsunuz yemeğinizi... La Fayette'ki gibi ben marketinizden bunu aldım buyrun pişirin de yiyim deme şansınız yok.
Yani düşüncem güzel bir konu yakalamış olan Arasta'nın sahipleri, yeteri kadar cesur davranmamışlar.
Keşke etimi de balığımı da seçebilsem.
Bu arada ben şiş köfte yedim. Çok başarılıydı. Lezzetliydi gerçekten.
Zeytinyağlıları ise tam anlamıyla sıradan. Hatta daha da kötü. Ekmek olarak verdikleri 4 günlük peksimete dönüşmüş bayatlar eksi hanesine yazıldı.
Bu arada fiyatlardan biraz bahsedeyim. Balığın en pahalısı böyle orta karar yerlerde genelde somon olur. Burada somon 16 TL. Yiyebileceğiniz yemekler 10-20 TL arasında değişiyor. Ticket geçiyor. Fiyatlar orta karar olması nedeni ile çok makul.
Duyduğumu ciğer işinde oldukça başarılı oldukları. Hatta kuzenim önerdi humus üstü ciğer ye diye... Bir kez daha şans vereceğimi düşünüyorum ama biraz serinlesin havalar.

Mekanda resim çekmedim çünkü zeytinyağlılar moralimi bozmuştu. İnternette resim ararken farkettim ki bu mekanın bir web adresi yok. Alın size bir eksi daha... Ayrıca "Kırmızı Sever" isimli blogda bu mekanla ilgili başka bir yorumla karşılaştım.  Onlarda şarap konusundan muzdarip olmuşlar.

Ama sonuna kadar haklılar. İzmir'de şarap sevmek, istemek, içmek özel bir çaba istiyor. Maalesef rakı, bira ikilisi arasınd sıkışıp kaldık...


Yorumlar

  1. Merhaba! Arasta acaba (aynı sizin gibi) bir internet sitesi yapmış mı diye bakarken yazınızla karşılaştım. Yazımdan bahsetmeniz beni çok mutlu etti. Kuzeninizin humus üstü ciğer önerisini siz de test ettiniz mi acaba? Ben de merak ettim de şimdi yazınızı okuyunca :) 10 Temmuz akşamı bir etkinlik düzenliyorlarmış; canlı Sezen Aksu şarkıları ve bazı(!) şişelerde indirim. Ayrıca sitenizi tanıdığım için çok mutlu oldum!

    YanıtlaSil
  2. Humus ve ciğer birlikteliğini deneme şansım olmadı henüz. Ama çok sıcaklarda denemek istemiyorum sanırım :)

    Bende sizin sitenizle bu mekan sayesinde tanıştım. Çok iyi bilmesemde şarap ilgi alanım olmaya başlıyor.

    10 Temmuz'daki etkinlikten sayenizde haberim oldu. Sezen Aksu'yu hiç sevmesemde, 90'lardan önceki eserlerinin hatrına ve şarap içebilmek adına katılmaya zorlayacağım... Bir gelişme haber alırsam buradan duyurmaya çalışırım..

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...