Ana içeriğe atla

İçki Kültürü - I (Giriş)

İçki kültürü sağlam bir aileden geldiğimi biliyorum. Dedem, babam, eniştem (buraya kadar saydıklarım rahmetliler), dayılarım hepsi rakı içisiydi (buradan sonrakilerde artık eskisi kadar içmemek zorundalar).

Çok sağlam içmek göreceli bir kavramdır. Ben neden sağlam görüyorum. Birincisi her gün ısrarla, sıkılmadan, vazgeçmeden içmeleri. İkincisi ise başladıkları şişeyi bitirmeden kalkmamaları ve son damlası düşene kadar sabırla içmeleri. Kafaları güzel oluyordu ama efendi gibi içiyorlardı.

Biz yeni jenerasyonlar onlar kadar olamadık, olamayız da...
Adabımızla içer kalkarız yeri geldiğinde...
Rakıcı bir aileden geliyor olmamdan ötürü içki kültürü zenginliğim rakı, bira ve birazda viski üzerine gelişti.
Arada sırada içkilerini viski ile bira ile yer değiştiriyorlarsa bilin ki midelerinde bir rahatsızlık olmuştur. O nedenle içkiyi değiştirerek mide öz suyunu yanıltma yöntemi ile yeniden rakıya yer açmışlardır.

Ben iyi bir bira içicisiyim. Beck's ve Carsberg biraları çok severim. Efes ve Efes Fıçı süper gider. Gusta arada değişik bir tat olur. Kola, gazoz vs içeceğime bira içerim. Bira içmeyi severim. Her daim içilebilir.

Rakı içmek konusunda ise biraz keyif adamıyım. Karnım doydu mu rakı içmemeliyim. Yemeğe gerek yok. Bir tas kese yoğurdu ile 2 duble atmak... İşte hayat bu. Kavun, peynir de olursa cennet olur orası. Her zaman içemem... Hep içemem... Çok içemem... Sarhoş olmayı sevmiyorum artık. Adabı ile içip hafif güzelleşmek istiyorum.

Viski de ise Ballantimes, Teacher's, Jack Daniel's ve Johnnie Walker Black Label önde gelen tercihlerimdir. Chivas, Jim Beam, JWalker diğer iyileri ama her zaman denk getiremiyorum.

Şarap kültürüm olsun çok istedim. Ama evlenene kadar yani geçtiğimiz seneye kadar pek bir girişimim ve gelişimim olmadı. Ancak evlendiğimden beri her ay bir yeni şarap alıyoruz. Her defasında bir öncekinden farklı, her defasında yeni bir heyecan.

Üzümleri tanımaya başlıyorum... Markaları öğreniyorum...

Çok zor... Rakı kadar kolay değil... Viski ve bira gibi zahmetsiz değil...

İçeceğin şarabın yanında yiyeceklerin de çok önemli. Birbirini tamamlamazsa bir kadehi boşa içiyorsun. Şarap güzelse sekte gidiyor ama keyfi yanında yediklerinle artık. Çok bilinmeyenli bir denklem gibi. Doğruları bir araya getirirsen tek bir doğru sonuca ulaşıyorsun. Yoksa boşa içiyorsun.

Ama aşama kaydettim. İçtikten sonra ağzımı buran tatlara bayılıyorum. Benim üzümlerim Boğazkere ve Öküzgözü...

Eşim ise daha çok merlot ve shiraz arasında gidip geliyor. Ama kendisine sorarsanız bilmez. Ben onun adına da takip ediyorum.

Geçtiğimiz ay Terra'nın Califonia üzümlerinden ürettiği özel bir seriden aldık. Açıkcası bugüne kadar şaraba verdiğimiz en yüksek parayı verdik. Ama en az memnun kaldığım şarap oldu. Biraz eşimin hoşuna gitti. Zaten o seçmişti. Zorlamı sevdi bilmiyorum ama benden daha çok hoşlandığı gerçek...

Hep söylerler, şarabın iyisi senin damak zevkine uyandır. Çok doğru...

İnternette bazen şaraplarla ilgili yazılara denk geliyorum.
Urla'da, Seferihisar'da, Şirince'de, Bergama'da yapılan özel üretim şarapları duyuyorum.
Dedimki neden blogumda İzmir'in bağları, İzmir'in üzümleri, İzmir'in şarapları olmasın?

Yavaş yavaş başlayacağız. Ben yazmak için araştırırken öğreneceğim çoğunlukla... Kusurumuz olursa şimdiden affola.

Ama zevkli bir konuya giriyoruz gibi bir his var içimde...
 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Giraudlar

Toprak mahsullerini ithal değil, ihraç ettiğimiz günlerdi. 1700’lü yılların ortalarıydı ve İzmir, yerel ürünlerin dünya pazarlarına aktarıldığı bir çıkış noktasıydı. Hatta ihracatta on kata ulaşan bir artıştan bahsediliyordu. Zira, “ Batı Avrupa’da sanayi devrimi nedeniyle toprak mahsullerine aşırı ihtiyaç duyuluyordu. ” Jean-Baptiste Giraud’nun Güney Fransa’nın Antibes kentinden İzmir’e gelişi tam da bu döneme rastlamıştı. Takvimler 1761’i gösteriyordu ve Giraud ailesinin ilk üyesi, Marsilyalı bir firma tarafından “ toprak mahsulleri ticareti ” için İzmir’e gönderilmişti. Zamanla aile bu topraklarda kök salacak; Şark Halı, İzmir Yün Fabrikası, İzmir Pamuk Mensucat ve İzmir Basma Fabrikası ile halıcılıktan konfeksiyona bir çok sektörde ilk sınai fabrikaları kuracak; Levanten kültürünü zenginleştirecek; spor güncesine de pek çok başarı ekleyecekti. Cronicles Dergisi'nin 7. sayısında çıkan bu yazıyı, Levantine Heritage görselleri ile birleştirip sizlerle paylaşmak istedik...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...