Ana içeriğe atla

Efelik Kültürünün Mirasçısı

İzmir’in “Efe Dayı”sı, körüklü çizmenin son ustalarından Selamettin Örün. Şimdilerde sipariş üzerine, meraklısına yapıyor çizmelerini. Ama öyle her isteyene değil. Yakışacağına ya da çizmeyi hakkını vererek giyeceğine inanmıyorsa oturmuyor tezgâhının başına...


Ege dağlarında yanan ateşin, cesaretleriyle nam salan yiğitlerin ruhunu taşıyor. Efelerin efesi Yörük Ali gibi ağırbaşlı, Çakırcalı Mehmet gibi kendinden emin, Atçalı Kel Mehmet gibi heybetli… Ayağında kendi yaptığı körüklü çizmeleri, bastığı yeri titretiyor. “Efe Dayı” diye anılması boşuna değil. Anadolu’da sayıları bir elin parmaklarını geçmeyen körüklü çizme ustalarından biri Selamettin Örün. Ama yalnızca zamana yenik düşen bir zanaatın son temsilcilerinden biri değil, efelik kültürünün de mirasçısı o. Tevellüdü başka söylese de heyecanı ve yaşam enerjisiyle 18’lik delikanlıları aratmıyor. Kendini anlatmayı çok sevmiyor ama mevzu körüklü çizmeye gelince gözleri çakmak çakmak oluveriyor.

Yiğitliğin ve gösterişin simgesi” diye başlıyor söze. Onun için önce ekmek parası olmuş körüklü çizme. Bayındır’ın Arıkbaşı köyünden, 11 çocuklu bir ailenin çocuğu olan Örün, okulla yıldızı pek barışmayınca meslek edinmek için, ayakkabıcı olan ağabeyi Hayrettin Örün’ün yanında çıraklığa başlamış. İşini çok severek yaptığından olsa gerek, boynuz kulağı geçmiş. 10 yıllık çıraklık döneminin ardından, 1960’da İzmir Mezarlıkbaşı’nda ayakkabı ve körüklü çizme üzerine kendi dükkânını açmış. El becerisi ve pratikliğiyle ünlenen Örün, kısa zamanda İzmir’in aranan ustalarından biri haline gelmiş. O kadar seri çalışıyormuş ki, ne zaman yetiştirilmesi gereken bir iş olsa Selamettin Usta’nın kapısı çalınır olmuş.

Işıklı ayakkabının da mucidi


Bir gün Almanya’da oturan bir tanıdığı tamiri mümkün olmayan cam ökçeli bir ayakkabı getirmiş Selamettin Usta’ya. Cam ökçenin şeffaflığı onda ışıklı ayakkabı yapma fikrini doğurmuş. Bu fikri uygulamayı kafasına koyan Örün, ayakkabının ortasından bir yuva açıp ökçesine ampul yerleştirmiş. Kısa sürede tamamlayıp, dükkânın duvarına astığı ayakkabıyı görenler şaşkına dönmüş. Işıklı ayakkabı Selamettin ustanın ününe ün katmış; gazetelerde “ışıklı ayakkabının mucidi” diye haberleri yayınlanmış.

Ünlü sanatçı Zeki Müren de ışıklı ayakkabının methini duymuş. Müren’in İzmir Fuarı’nda sahne aldığı bir gün, Selamettin Usta kendisine sürpriz yapıp bir çift ışıklı ayakkabı hediye etmek istemiş. Zeki Müren, ayakkabıları çok beğense de hediye kabul edemeyeceğini belirterek, en pahalı ayakkabının 60 lira olduğu o günlerde Örün’e tam 5 bin lira vermiş. Herkes onu konuşadursun, ünü yurtdışına da ulaşan Selamettin Usta’ya, İtalya ve İngiltere’den iş teklifleri gelmiş. Ancak ailesini bırakıp gitmeye gönlü razı olmadığı için teklifleri reddeden Örün, 1994 yılında hayat arkadaşı Hatice Örün’ü kaybettikten sonra dükkânını kapatıp köyüne dönmüş.

“Körüklü çizmeyi herkes giyemez”


Şimdilerde sipariş üzerine, meraklısına yapıyor çizmelerini. Ama öyle her isteyene değil. Yakışacağına ya da çizmeyi hakkını vererek giyeceğine inanmıyorsa, çok fazla para teklif etseler de oturmuyor tezgâhının başına. Selamettin Usta’nın bu tavrı zanaatkârlık böyle bir şey olsa gerek diye düşündürüyor. Körüklü çizmenin en önemli özelliğinin yaz-kış giyilebilmesi olduğunu söylüyor. Günümüzde her mevsime ayrı ayakkabı kullandığımızı düşününce merak ediyoruz körüklünün sırrını. İçi keçi, dışı dana derisindenimal edildiği için yazın serin, kışın sıcak tuttuğunu ve koku yapmadığını anlatıyor Selamettin Usta. Ancak bunu sağlamanın da el becerisi gerektirdiğine dikkat çekiyor: “Çizmeyi dikmek ve körüklerinin kırılması ayrı bir hüner istiyor. Dikilen çizmeler kalıplandıktan sonra ütülenerek körükleri kırılıyor. İşin püf noktası da burada. Bütün ustalık bu körüğü kırmakta. Bu çizmelerin makineyle yapılanları da var, ancak elde yapılanların yerini tutmuyor asla.

Mankenlere taş çıkartıyor


Arıkbaşı Köyü’ne gidip de Efe Dayı diye sorduğunuzda herkes onu gösteriyor. Zaten sormasanız da ayağından çıkarmadığı körüklü çizmeleri, elindeki tespihi ve köşeli kasketiyle köy kahvesinde oturanların arasından hemen fark ediliyor. Duruşu, oturuşu, yürüyüşü ile ilerleyen yaşına rağmen değme mankenlere taş çıkartan Efe Dayı, birkaç televizyon dizisinde de oynamış. Köye gelen turistler de onu görünce fotoğrafını çekmeyi ihmal etmiyor.

Yazı ve Fotoğraflar: DERYA ŞAHİN
Kaynak: http://www.izmirdergisi.com/site/index.php?option=com_content&view=article&id=24%3Akoerueklue-cizme-ustas&catid=4%3Asay-15&Itemid=98&lang=tr

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Sadık Bey Semtinin İsmi Nereden Gelmektedir?

Konak'tan Güzelyalı'ya giderken Vali Konağı ile Köprü durakları arasında yer alan durağın adı Sadık Bey durağıdır. Susuzdede Tepesi'nin kuzey doğusunda Türk Koleji ve Hakimiyet-i Milliye İlkokulu'nun tam arasında kalan bölgededir.  Civarda Sadık Bey'e ait bir heykel bir meydan veya bir sembol yoktur.  Peki kimdir Sadık Bey ve neden bir muhite adını vermiştir? Buyrun beraber okuyalım...

Bir Zamanlar İzmir | Palet Restaurant

Palet Restaurant, 2000'li yıllara girmeden mecburen hayatına son vermiş İzmir'e renk katan bir işletmeydi. Kordon'da Alsancak İskelesi'ni geçtikten sonra limana yakın bir yerlerde denizin üzerine kurulmuş enterasan mimarisi ile sembolleşmiş bir eğlence merkeziydi...

İzmir’in Tarihine Bir Adım Daha Yakın

Fisun Yalçınkaya, İzmir Agorasını Kazı Başkanı ile birlikte gezip Milliyet Gazetesi'nde yayınladı. Bugünkü gazetelerde yer alan haberi sizlerle paylaşıyoruz. Belki bu vesile ile her gün önünden geçtiğiniz antik kenti bir kez gezmek istersiniz. Buyrun haberi olduğu gibi alıntılıyoruz... Gladyatörlerden, gemilere Roma günlük hayatına ışık tutan graffitileri, hamamı, kent alanıyla geniş ve zengin bir antik kent olan ve Total Oil Türkiye’nin desteklediği Smyrna’yı Kazı Başkanı DEÜ arkeoloji Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Akın Ersoy’la birlikte gezdik ve çalışmalardaki yenilikleri dinledik...